Başkomutan kim? (29 Şubat 2008)

Kuzey Irak’ta TSK’nın harekâtı bir haftaya yakın, Mehmetçiğin canı ve kanı pahasına, “başarıyla” devam ediyor? Ne zaman sonuçlanacak, kim bu konuda,kararı verecek? Ve sonundaki “başarı” ne olacak? Belli maksatlı, kısıtlı zamanda ve kapsamda, sadece teröristlerin öldürülmesi ve PKK-Konragel kamplarının yok edilmesi mi?
Son yıllarda dilimizde, “muharebe” (Fransızcada ’bataille’- İngilizcede e’battle’) ile “Harp” (Guerre ve War) arasındaki fark kalktı, ikisi de “savaş” kelimesi altında birleşti. Oysa farklı şeyler: Bazen muharebeleri kazanıp, “harbi” kaybetmek de mümkün... Kuzey Irak Harekâtı “muharebesi” başarı olsa bile, sonunda kaybetmek mümkün!
Bu “harekâtın” zamanının, kapsamının ve müddetinin, son MGK toplantısında kararlaştığı ve hatta ABD’nin mutabakatının alındığı söyleniyor! Alındı mı, dayatıldı mı belli değil; parametreleri ABD mi koydu. Yoksa prensipte olması gerektiği gibi, taktikleri de ve asıl, “harp stratejisini” ve amacını Genelkurmay mı tespit ve tayin etti? Kısacası maksat, sadece “muharebeyi” kazanmak mı, harpte “Zafer”mi? Sonunda “muharebeyi” kazansak bile, bölücülere kesin darbeyi vurmamış olmak ve “Harbi” kaybetmek var! Ben, doğrusu, Genelkurmayın asıl amacının, “Harpte” muzaffer olmak istediğine inanıyorum...

Yığınakta
“Harbin kaderi” büyük ölçüde, “yığınakta”tayin edilir. Ve başından bu harekatın, mahdut amaçlı, mahdut süreli olduğunun ısrarla açıklanması hata olmuş ve hasımlara-bölücülere, PKK’ya umut vermişti... Psikolojik savaşta kaybetmekteyiz! Bu Harekâtta başarı, sadece “şu kadar terörist öldürüldü, bu kadar kamp yok edildi” diye “muharebeyi” kazanmak ise sonunda “atılan taş kurbağaları” bırakın yok etmek, ürkütmeyecek bile... Harekâtın başarısı dünyaya, Türk Ordusunun gücünü gene gösterdi,ama son tahlilde yetmez! Hele dünya kamuoyuna, parametreleri açıklarsanız, bunlar da aleyhimizde kullanılacak beklentiler yaratır! Bunu zaaf addederler. Dünya kamuoyunda PKK konusunda haklı olduğumuz yazılıyormuş. Nihayet anladılarsa çok şükür, ama bu hakikati bu çevreler, sonunda sözde barışla halledilmesini istiyorlar! Ne ABD’nin, ne AB’nin, Türkiye’yi tehdit eden tehlikeleri, bilseler bile ifade etmeleri mümkün değil! Çünkü bu canavarı onlar yarattılar ve besliyorlar!

Ölüm mü çözüm mü?
TSK’nın başarısı, paradoksal olarak içeride ve dışarıda “barışçı çözüm” çalışmalarına ivme kazandırdı. Başardınız ama artık, Kürtlere, Kürtçülere haklarını verin, Federal sistemi kabul edin, Kürtçe resmi dil olsun vb.. Bunlar için de Talabani’den Barzani’den yardım alınsın. Yani “operasyon başarılı olacak ama hasta kaybedilecek!” Ve içimizdeki hainler “ölüm yerine çözüm” diyor. Ölmeden de çözüm olabileceğine inanmıyorlar, düşmanlara yardım ediyorlar!
Şimdi, çözüm sürecinin, Ankara’da ve diğer merkezlerde başladığı anlaşılıyor!
Cumhurbaşkanı Gül: “Başkomutanım. Irak’ı işgal niyetimiz yok” buyurmuşlar... Başkomutanın veya komutanın muharebe veya harpte, “elini” böyle belli etmesi anlaşılır gibi değil!

Diğer Başkomutan
Ancak, asıl “Başkomutan” galiba ABD Savunma Bakanı, eski CIA’cı Robert Gates. Türkiye’ye gelmeden önce yaptığı açıklamada; “Türklerin operasyonu mümkün olduğunca kısa sürede tamamlayıp ayrılmaları çok önemli. Irak’ın egemenliği konusunda dikkatli olmalılar. Bitirilme süresinden kastım günler, bir ya da iki hafta, onun gibi bir şey, ama aylar değil... Türkiye’nin bu terör sorununu çözmeyeceği görüşümü de tekrarlayacağım. Güvenlik operasyonlarının elbette bir yeri vardır fakat bu konuya ekonomik ve siyasi girişimlerin de eşlik etmesi, PKK’nın zemin bulduğu yerel ortamı lehte olacak şekilde çevirme ihtiyacı vardır... ABD bu konuda da Ankara’ya yardıma hazırdır.” dedi. Biz o “yardımın” ne olacağını iyi biliriz!
Ve Gates bu açıklamayı yaptığı sırada, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Dış Siyaset Başdanışmanı Büyükelçi Ahmet Davutoğlu başkanlığında bir heyet, Bağdat’ta Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından kabul ediliyordu. Davutoğlu, Talabani’ye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ankara’ya davet mektubunu iletti, “barışcı çözüm” süreci başladı! Talabani’nin gelmesi için, harekatı erken bitirmek gerekecek gibi! Muharebeyi sözde kazanırken, Harbi özde kaybedeceğiz!
Ben, Abdullah Gül’ün bu bağlamda şeklen sözde olsa bile, özde Türk Ordusunun “Başkomutanı” olmasını kabul edemiyorum; ne bilgisi, ne zihniyeti, ne de gönlü, Mustafa Kemal’in selefi ve Türk ordusunun Başkomutanı olmasına müsait değil! Türk Ordusunun asıl Başkomutanı Genelkurmauy Başkanıdır...

Yazarın Diğer Yazıları