Baskın, önce fişledi sonra saldırıya geçti

Baskın, önce fişledi sonra saldırıya geçti

Baskın, önce fişledi sonra saldırıya geçti

Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu’nda hazırladığı “Azırlık Raporu” ile Türkiye’yi parsel parsel etnik yapılarına bölen, Türk vurgusu yerine “Türkiyelilik” safsatasını öneren Prof. Dr. Baskın Oran da TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu’na saldıranlar kervanına katıldı. 22 Temmuz seçimlerinin malup adayı, Radikal gazetesinin ekinde yayınlanan köşe yazısında, Halaçoğlu’nun Alevileri aşağılamak amacıyla böyle yola başvurduğunu ileri sürerek, Tarih Kurumu Başkann’na hakarete varan ifadeler kullandı. Saldırının dozunu daha da artıran Oran, Halacoğlu hakkında basın yayın kuruluşlarında çıkan bütün olumsuz haberleri alt alta sıraladı. Halaçoğlu hakkında ciddi bir fişleme çalışması yaptığını ortaya koyan Oran, köşesinde geçmiş tarihli şu haberlere yer verdi:

Aslında kendi sabıkası saymakla bitmeyecek türden. “İsviçre Winterthur Savcılığı bana tutuklama kararı çıkarttı.” diye ortalığı birbirine kattı. Oysa İsviçre Usul Kanunu gereği  bir soruşturma açılmıştı. (Radikal, 03,05,2005)

Hrant’ın cenazesi hakkında şunları söyledi: elde kafa biçiminde pankartlr önceden hazırlanmıştı.bSanki ölüm onlar tarafından önceden biliniyormuş gibi tavır takındılar. O kafalar sayesinde katılanlar iki misli göründü. Kimler finasman sağladı. (Radikal, 26,02,2007)

O. Pamuk nobeli aldığında, ’zamanı gelince’çatlayan yumurta’teşbihi yaparak “casustur” dedi. (A, Dönmez, Zaman, 13 04.206)
n Londra ’daki Gomidas Enstitüsü Müdürü Ara Sarafyan’a Harput Ermenileri konusunda ortak araştırma sözü verip sonda da “Arşivlede bu konuda kayıt yok” diye ilan etti. (Radikal, 10,03,2007)

Nusaybin’deki Kuru Köyü’de ortaya çıkan mağara iskeletlerinin incelenmesi için Prof. David Gaunt’la sözleşti, ama adam İsveç’ten kalkıp geldiğinde iskelet kalmamıştı. Bunun üzerine “Mevsim kış. Yağmur yağmış, su ve çamur gelmiş. Zaten bunlar Romalıydı.” diye izah etti. ( TRT-Haber 24.04. 2007)

Halaçoğlu ne söylemişti
Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Kayseri’de katıldığı sempozyumda “Tehcirden kurtulmak için kendilerini Kürt ve Alevi olarak gösteren Ermeniler var” demişti. Halaçoğlu’nun bu sözleri bazı gazeteler tarafından “Tarih Kurumu  Başkanı ’Bugün kendisini Kürt Alevi olarak bilenlerin kökeni değişiktir. Sünni Kürtlerin bir bölümü Türkmen, Alevi Kürtlerin bir bölümü de Ermenidir’ dedi. ” gibi ifadelerle çarpıtılarak verilmiş ve Türkiye ayağa kaldırılmıştı. Halaçoğlu hakkında malum medya tarafından başlatılan linç kampanyasına DTP başta olmak üzere bazı parti ve sivil toplum kuruluşları da destek vermişti.

PROF. İLBER ORTAYLI, HALAÇOĞLU’NUN SÖZLERİNİ DEĞERLENDİRDİ:



Bilimin soğukkanlı tespitleri
Ortaylı “Yusuf Halaçoğlu’nun yazdığı makale ve tebliğlerin bilimle ters düşen hiçbir yanı yoktur; bilimsel dergilerin ve yayınların bu gibi konuları ele alması da gerekir” dedi

Prof. İlber Ortaylı, Milliyet’in pazar ekinde, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun sözleri üzerine başlatılan linç kampanyasını eleştirdi.  Ortaylı, “Yusuf Halaçoğlu ve diğerleri” başlığı ile kaleme aldığı yazısında, “Bilim dünyasının faaliyetleri çoğu zaman sokaktaki vatandaşın ve politikanın dikkati dışındadır. O sakin dünyanın getirdiği dokunulmazlık içerisinde birtakım konuları ele almakta mahzur yoktur, hatta lazımdır” diyen Ortaylı şunları yazdı:

Yazdıklarına bakın
Bu hafta ülkemiz, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun bazı beyanatıyla çalkalandı. Halaçoğlu’nun yakın geçmişte bu konuda yazdıklarını hiç kimse okumuş ve tartışmış değil; aksi takdirde Kürt ile Türk ve İslam dinine geçen Ermeniler gibi konular yüzünden Halaçoğlu’nun 56 yıldır gündemin başında oturması gerekir. Oysa tartışmalar, basın toplantıları ve İsviçre’deki mahkemeler etrafında dönüyor.

Göçler yapıyı değiştirdi
Türk ve Kürt göçebeler arasında hayat tarzı, hayvancılık ve mevsimlik göçü örgütleme açısından önemli farklılıklar vardır. 11’inci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya bugünkü Türkmenistan’dan (Transoxiana veya Maveraünnehir) başlayıp İran üzerinden devam eden göç Anadolu’nun şehirlerinden, çok kırsal bölgelerini ve aşiret yapısını değiştirmiştir.

Selçuklu devleti büyük aşiretleri parçalayarak uzak coğrafyalara yerleştirirdi. Nitekim imparatorluk kuran Söğüt’teki Karakeçililerin diğer parçası muhtelif yerlere yerleştirildi ve Siverek’e yerleştirilen Karakeçililer Kürtçe konuşmaya bile başlamıştı. Bunun gibi bazı Kürt aşiretleri de öbürleriyle olan temastan dolayı Türkçeyi tercih etmiş olabilirler, sayım ve dökümü belli değildir.
Türklere has bir ritüel, bir yorum olan Aleviliğin Kürtler arasında da yayıldığı bellidir. Kürtçe konuşan birtakım Alevi gruplar Bektaşi nefeslerini Batı Anadolu halkı kadar güzel okuyup seslendirir.
Fatih Sultan Mehmed ve Uzun Hasan arasındaki Otlukbeli Savaşı’nı Fatih kazanınca, Doğu Anadolu’daki birçok Türkmen aşireti İran’a geri göçtü. Bunlar tahmin değil, çok uzak olmayan tarihin kayıt ve tespit ettiği olaylardır. Faruk Sümer’in “Oğuzlar” adlı ciddi tetkiki, bütün Ortadoğu coğrafyasında okundu, oysa en az Türkiye’de okunur.

Halaçoğlu’nun kaynağı
Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı döneminde Türkiye’nin nüfus yapısı ve aşiretler konusundaki bildirilerinde; tahrir defterlerine dayanarak Kürtmen Türkü gibi adlarla zikredilen aşiret topluluklarından söz ediyor. 16’ncı yüzyılın Osmanlısının etnik ayrıntılarla hiç uğraşmadığı; maliye teşkilatının bütün probleminin, bazı farklı vergiler ödeyecek (haraç ve ispençe gibi) veya göçebelikleri dolayısıyla “geçit resmi”, yaylak “kışlak resmi” gibi vergiler ödeyecek grupları tespit etmek olduğu görülüyor.
Tahrir defterleri imparatorluk ahalisini vergi mükellefi olarak değerlendirir. İşte Halaçoğlu buradaki ayrımları tespit edip makalelerine taşımıştır; yani bazı Türkmen aşiretlerinin Kürtçe konuşmaya başladıkları anlaşılıyor. Otlukbeli Savaşı’ndan sonra Türkmenlerin azaldığı Doğu Anadolu coğrafyasında kalan Türkmen aşiretler için bu kaçınılmaz bir değişimdi.

Mahzur yoktur
Diğer yandan gerek 1915 ve ekseriyetle daha önce bazı Ermeni grupların kendilerini Müslüman diye açıkladıkları biliniyor. Ülkemizde böyle gruplar vardı, hatta bunlardan bazıları Tanzimat döneminde asli mezhep ve inançlarını açıklamakta sakınca görmediler. Balkanlar’da da böyle oldu “Ahariyan” diye bilinen bu grupların Arnavutluk’taki kısmı için Arnavut meslektaşımız Graceni ünlü bir makale yazmıştır.

Halaçoğlu’nun yazdığı bu makale ve tebliğlerin bilimle ters düşen hiçbir yanı yoktur; bilimsel dergilerin ve yayınların bu gibi konuları ele alması da gerekir. Çünkü adı üzerinde bilim dünyasının faaliyetleri çoğu zaman sokaktaki vatandaşın ve politikanın dikkati dışındadır. O sakin dünyanın getirdiği dokunulmazlık içerisinde birtakım konuları ele almakta mahzur yoktur, hatta lazımdır.
Türkiye gibi üç tane Roma imparatorluğunu yaşamış ve bir ülkenin nüfus ve son olarak etnik yapısını değiştiren, dünya tarihinin en geç fütuhatının (11’inci asır sonrası) cereyan ettiği bir ülkede bu farklılıklar çoktur. Evet, bu gerçek. Bizden daha sonra cereyan eden tek fütühat Güney Amerika ve İsrail’dir. Bu gibi gerçekleri Peter Alford Andrews’un çok eksikli, fakat daha beteri yanlış tasnifli el kitabından değil; kendi araştırmalarımızla öğrenmemiz gerekir. Hal böyle iken akademik kurumlarımızın ve idaremizin böyle bir envanter yapmadığı açıktır.
Yanlış olan, bu gibi akademik çalışmaların sokağa yanlış olarak götürülmesidir. Maalesef bazı gazeteci arkadaşlarımız duyduklarını doğru kaydedecek durumda değil, bazı politikacılarımız da yanlış yorumla gürültü çıkarmayı iş edinmiş.

Politik istismarcı çok
Tabii Tarih Kurumu başkanımızın sık sık bu gibi yorum ve bilgileri basın konferanslarında, kalabalık salon toplantılarında, hatta açık havada, yaylalarda gürültüyle gündeme getirmesi yanlıştır. Nitekim bu nedenle soğukkanlı bilimin tespitleri, sıcak etnik gerilimlere malzeme yapılmaktadır...

 “Maalesef bazı gazeteci arkadaşlarımız duyduklarını doğru kaydedecek durumda değil, bazı politikacılarımız da yanlış yorumla gürültü çıkarmayı iş edinmiş”