Baskılar bizi yıldıramaz!
Jean Calvin bunlara şahit olsaydı, “Ben çırak çıktım, dini de mezhebi de bırakıyorum” diyerek bir hakkı teslim eder, Cenevre pazarında limon satmaya başlardı!.. ‘Din’le ‘para’nın ‘ahenkle dalgalandığı’ Türkiye modelini görseydi öyle bir şoka girerdi ki, yolundan gittiği Luther mezardan kalksa onu yeniden dine-imana ikna edemezdi!..
Câminin bahçesine ATM koyduran zekâya ancak saygı duyulur!.. Câmiye para lâzım çünkü... Dernek yöneticileri aslanlar gibi savundular eylemlerini... Karşı çıkan ve muhtemelen Mozambik destekli Siyonist çevrelerin uşaklığını yapan ‘saf Müslüman’ görünümlü fitnecileri bir güzel püskürttüler... Fakat karanlık odaklar tekrar devreye girdiler ve o ATM’yi oradan kaldırttılar...
Bu bir ‘aydınlanma mücadelesi’ ve elbette uzun sürecek bir savaş!.. Bu uğurda çileler de çekilecek, gerekirse bedeller de ödenecek!.. Kalvinist muhafazakârlar, ‘para’nın en büyük silah olduğunu bilmenin, onu elde etme ve sermayeyi kendi tekellerinde toplamanın önemini her dini bütün müteşebbise öğreteceklerdir!.. Baskılar bizi yıldıramayacaktır!..
Câmi bahçesine ATM koymanın kime zararı var Allah aşkına? Gelişen ve globalleşen dünyada biraz geniş düşünülmeli, minarenin yanına baz istasyonu almakla, bahçeyi ATM kondurmakla yetinilmemeli, ‘zaruretler memnûyu mübah kılar’ilkesi alabildiğine gevşetilerek yeni ‘ruhsat’lar çıkarılmalıdır!.. Meselâ ‘gelir amacı’yla imam, forma reklamı gibi cüppe reklamı alsa fena mı olur? Sahneyi düşünelim... Bir Cuma vakti hoca hutbeye çıkarken arkasında şöyle bir reklam var: “Özkonya Tandır Kebap... Camiden çıkınca 150 metre ileride solda... Not: Toplu siparişlere ve gruplara cemaat indirimi yapılır...” Ya da müezzin aralarda anons yapsa: “Biiznillah Turizm / Umre seyahatlerinizde bir numara... Filanca operatörü seçin, her yöne günlük 50 dakika, sınırsız internet!.. Eski televizyonunuzu getirin, yenisini götürün, hadi yine iyisiniz...”
Elbette sıra bunlara da gelecek!.. Kafayı seccadeye gömen ‘sığ’ Müslümanlık bitti artık!.. Gözümüzü dört açıp kırmızı yanaklı yayla çocukları gibi duracağız, sonra ‘av’ı gördük mü sırtlan gibi saldıracağız!.. Herkes yörüngesine ve çapına göre davranacak!.. Küçük olan küçüğü, büyük olan büyüğü götürecek!.. Bu bir savaş sonuçta, düşmana karşı cephaneliği dolduracağız!.. Komisyonmuş, faizmiş, caizmiş, tokatmış, kul hakkıymış, rantmış ayrıştırmayacağız!..
‘Her şey para için, paraya göre, para tarafından’ ilkesi amentünün bir parçası olursa işin varacağı nokta budur... Parayı elde etme yönteminin bir değer ifade etmediği iklim geliştikçe virüs böyle yayılıp dinî hayatı bile kuşatabiliyor... Örnekten anlaşılacağı üzere en masumu câmi cemaat olan bir topluluk bile “Ne var kardeşim, câmiye para lâzım” diye yırtınabiliyor... Paranın dinin kurumlarından ve kurallarından daha öncelikli hâle gelmesi işte böylesine trajik sosyolojik sonuçlar doğurabiliyor...
Artık ülkemizde yolsuzluk, yağma ve hırsızlık münferit suç olmaktan çıkmış, sözüm ona muhafazakâr siyasetçilerin geleneksel ‘aile sporu’na dönüşmüştür... Birisi makamda erketeye yatıyor, diğeri çuvalı dolduruyor, bir diğeri gazetede faaliyet gösteriyor... Tam bir, ‘sürü dayanışması’içinde kemirdikçe kemiriyor, ama işin tuhaf tarafı semirdikçe iştahları kesilmek şöyle dursun, daha da açılıyor... “Burası muz cumhuriyeti değil” diyor ya... Doğru söylüyor, burası ‘muz’ değil ‘tuz’ cumhuriyeti; bastırmaya ve uzun süreli saklamaya yarayan tuz!..
Hâl böyle olunca câmi cemaati ne yapsın? Klasik ‘imam-cemaat’korelasyonunun tersine tecellisidir bu yaşadıklarımız; imam bankayı götürürse, cemaat de avlunun ortasına bankamatiği diker!.. Sonra ‘umera’nın memur ‘ulema’sı da çıkar “Kıble istikametine dikilmedikçe caizdir” der, problem kalmaz!.. Millî marşı “Beraber çürüdük biz bu yollarda” olan ‘itikatta İslâmcı, amelde tokatçı’mezhebin hâkim olduğu düzen böyle olur!..
Bu arada Calvin’in de hakkını yemeyelim... Adam ekonomiyle din yorumlarını iç içe sokmuştu ama hiç olmazsa savunduğu kurallar ve önerdiği bir ahlâk düzeni vardı...