Başka sorular da var
İlk sorular şunlardı: MİT Başkanı ile Genelkurmay Başkanı kendi aralarında müzakere ettikleri durumu niçin Cumhurbaşkanı ile Başbakan'a bildirmediler? Bu bir görev ihmali değil midir?
Bu soru basında çok soruldu; fakat ilgililerden tatmin edici bir cevap alınamadı. Sadece "Dere geçilirken at değiştirilmez" sözü akıllarda kaldı.
Son günlerde başka bir soru gündemde.
Önce 5 Aralık 2016 tarihli yazısında Mehmet Y. Yılmaz sordu: "Binbaşı H. A.'nın ihbarı ile darbe girişiminin başlaması arasında geçen 8 saatte ne oldu?" Sonra 28 Aralık 2016 tarihli yazısında Ertuğrul Özkök sordu: "5 saat 45 dakikalık 'karadelik' darbe raporuna niçin kondu".
Özkök, Binbaşı H. A.'nın 14.45'te MİT'e gidip "3 helikopterin MİT Müsteşarı'nın evine saldıracağını ve müsteşarın kaçırılacağını" ihbar etmesinden başlayıp 20.30'da MİT Müsteşarı'nın Genelkurmay'dan ayrılmasına kadar geçen olayları saat saat veriyor ve aradaki 5 saat 45 dakika için "15 Temmuz darbesinin karadeliği" diyor. Sonra da ekliyor: "O karadelik aydınlanmadıkça şüpheler de dağılmayacak."
Ancak sorular bundan ibaret değil.
26 Aralık 2016 tarihli yazısında Yavuz Selim Demirağ "15 Temmuz'un TSK'deki ağır bilançosu"nu veriyor. Buna göre "TSK mensubu olarak gözaltına alınıp tutuklananların sayısı 6.256". 15 Temmuz akşamı 'olaylara iştirak edenler' tanımı yapılan 3.065 karacı, 223'ü denizci, 462'si havacı olmak üzere 3.750 personel ihraç edilmiş durumda. 15 Temmuz'dan sonra Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri'nden ihraç edilenler 5.674 kişi. İşlemleri devam edenlerin hepsi ihraç edilirse bu sayı 8.334 olacak. Jandarma Genel Komutanlığı'nda da ihraç işlemleri devam eden 3.000'den fazla personel var. Emniyet Genel Müdürlüğü'nden de binlerce polis tutuklandı ve ihraç edildi.
Yavuz Selim Demirağ konuyu "15 Temmuz kanlı darbe girişimin TSK'ya maliyeti" açısından ele almış. Ben bu sayıları başka bir açıdan değerlendireceğim.
Nereden baksanız güvenlik güçleri içinde 15 Temmuz darbe girişimiyle doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili bulunan kişilerin sayısı binlerce. Belki de on bini aşkın.
Darbe hazırlıklarının aylar öncesine dayandığı da biliniyor.
Öte yandan Türkiye'de öncülleriyle birlikte yüz yılı aşkın bir tecrübeye sahip bir istihbarat örgütü var: MİT.
Şimdi soru şu:
Darbe girişimiyle ilgili olan bu binlerce güvenlik görevlisinin içinde MİT'in bir tek elemanı dahi yok muydu? Darbeyi haber verecek bir tek elemanı dahi yok muydu?
Bu sorunun sadece iki cevabı olabilir:
1) Yoktu, 2) Vardı.
Sorulara devam edelim:
"Yoktu" cevabını bu tecrübeli ve donanımlı kuruluşa yakıştırabilir miyiz? Millî İstihbarat Teşkilatı'mız bu kadar önemli bir konuda bu kadar zaaf içinde olabilir mi?
"Vardı" cevabını ise aklımızdan dahi geçirebilir miyiz?
İyi ama başka ihtimal de yok. Sorunun sadece iki cevabı var. Yoksa ben yanılıyor muyum? "Yoktu ve vardı"dan başka ve makul bir cevap var mı?
Son bir soru:
Bu konu bundan daha yumuşak bir dille nasıl yazılabilir?