Basiretsiz AKP'nin Zarrab'ı!
Türkiye'nin gündemini uzun zamandan bu yana FETÖ, PYD/PKK, Zarrab meşgul ediyordu. Şimdi bunlara bir de Swift, Man Adası, Belvev Şirketi gibi kavramlar eklendi. Ortalık toz duman. Siyaset allak bullak!
Zarrab tanık mı sanık mı? Ne dedi ne diyecek? Davanın Türkiye'ye maliyeti ne olacak? Dekontlar, belgeler, havaleler sahte mi gerçek mi? Hodri meydanlar istifa ile neticelenecek mi, yoksa her zaman yapıldığı gibi söylenenlerin üzerine bir bardak soğuk su mu içilecek? Dolardaki yükseliş duracak mı sürecek mi? Halkın ciddi ciddi merak ettiği hususlardan bazılarıdır!
ABD'deki dava ne anlama gelmektedir, Türkiye'ye ve ekonomiye yansımaları ne olacaktır? Dolar bu şartlarda nerede duracaktır? Ana muhalefetin iddiaları ve kanıt diye paylaştığı belgeler konusunda Türkiye kamuoyu, iktidardan ikna ve tatmin edici açıklama beklemektedir.
İktidar kanadı aşırı öfke, yüksek ses ve yandaş medya silahşorları vasıtasıyla karşı itham, aşağılama ve saldırıyla bu vahim iddiaları cevapladığını sanmaktadır. İktidarın "Ana hıyanet, müptezel, rezil, Çarkçı Kemal, Karikatür tipli, manda derisi yüzlü, SGK'da genel müdürken" diye başlayan hitaplarla sorulara cevap vermemekte aksine sorulardan kaçmaktadır.
Reza Zarrab, onca maddi delile, iddiaya, ithama, para sayma makinesine, ayakkabı ve çikolata kutusuna karşın Türkiye'deki yargıdan paçasını nasıl kurtardı? Türkiye'deki yargı süreci normal olarak işlemiş olsaydı Zarrab şu anda ABD'de değil Türkiye'de hapishanede olmayacak mıydı? Bu soruların cevabını varsın birileri bir kez daha düşünsün!
Zarrab mucize sayılabilecek bir yargılama sonucunda Türkiye'de serbest kalmıştır. Yetmemiş bir de "cari açığı kapatan" hatta Türk ekonomisini kurtaran kahraman muamelesi görmüştür. Rekortmen ihracatçı ödülünü, bakan huzurunda almış, hükümet yanlısı televizyon ekranlarında ekonomik vatanseverlik dersleri vermiştir.
Birden fazla karanlık odağın adamı olduğu anlaşılan Zarrab'ın Türkiye'de gördüğü muamele kendine olan güvenini zirveye taşımıştır. Durup dururken ABD'nin yolunu tutmuş ve hizmet ettiği efendisi tarafından orada hapishaneye tıkılmıştır. İşin ilginç yanı da Zarrab'la ilişkisi olduğu iddia edilen kurumların tepe yöneticileri de ABD'nin arzu ettiği biçimde kuzu kuzu ABD'ye gitmiş olmalarıdır. Tam "körün istediği iki göz bir ala bir boz" hali gerçekleşmiştir. Yaşanan rastlantı mı kurgu mu? Varsın birileri bir kez daha düşünsün!
Şu sıralarda da Zarrab'ı hapishaneye tıkanlar onu oradan kurtarmak için Hakan Atilla aleyhine daha açığı Türkiye aleyhine tanık olarak kullanıyorlar. Hakan Atilla sonuçta aldığı talimatları uygulamak zorunda olan bir devlet görevlisidir. Onu yargılamak onun üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yargılamaktır.
17.25 Bahçeli'nin uyarısı!
Diğer yandan ilginç bir husus da makam odasındaki saatini önce 17.25'te yapılmış olan yolsuzluğa dikkat çekmek için durduran sonra da iktidarın yolsuzluk dahil her türden fiili durumuna hukuki çerçeve sunan Bahçeli'nin iktidara yönelik uyarısının bir kehanet gibi gerçekleşmiş olmasıdır. İktidarın eski muhalifi yeni muvafığı olan Bahçeli, Haziran 2016'da şu uyarıyı yapmıştı: "AKP'li bakan ve yöneticileri uyarıyorum. Ne olur ne olmaz gelin şu sıralar ABD'ye pek gitmeyin. Hele bir sular durulsun ortalık yatışsın. Yeni başkan seçilene kadar, başınızı gömdüğünüz kumdan çıkarmayınız. Sık sık ABD'ye giderseniz karşınıza neyin çıkacağı belli olmaz. Alimallah İranlı kaçakçı alayınızı ele verirse okyanus ötesinde yandaş hâkim ve savcı da bulamazsınız".
AKP'nin en sadık müttefikinin muhalefet yaptığı dönemde bu ikazı dinlenmiş olsaydı en azından bugünkü duruma düşülmezdi.
Kendinden başka güç, kargadan başka kuş tanımayan her iktidar hem kendisinin hem de ülkesinin başını belaya koyar. Olan da budur.