"Başınıza öyle bir çorap öreceğiz ki!"
PKK, 17 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ilçesinde 1 jandarma erini şehit edip, 6 er ve sivili yaralayarak ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 1 subayı ve 1 eri yaralayıp, 1 astsubayı şehit ederek kamuoyunun gündemine düşmüştür.
Bakınız bu tarihten tam sekiz yıl önce Güney Amerika’da, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te, Türk gazeteci Leyla Umar’ın başına neler gelmiştir.
Umar, önemli bir gazetecidir.
Kudüs’ün son mutasarrıfı Mithat Alam’ın torunu olan Umar, Üsküdar ve Amerikan Kız Kolejlerinde okumuş, Amerikan konsolosluğundaki görevlilere yıllarca Türkçe dersi vermiş, gazeteciliği Milliyet’te başlamış, mesleğini uzun yıllar Londra ve Amerika’da sürdürmüştür.
Nelson Mandela, Carlos Menem, Arafat, Fidel Castor, Diana Ross, Felipe Gonzales gibi siyasilerle röportajlar yapmış olan Umar, yazımızın girişinde belirttiğimiz gibi ilk PKK saldırısından tam 8 yıl içinde bulunduğumuz tarihten tam 35 yıl önce Güney Amerika’da, Arjantin’in Başkenti Buenos Aires’te çok ilginç ve som ibret bir hadise yaşamıştır.
Yıllardan beri Los Angeles’te yaşayan Leyla Umar artık oradan ayrılmaya karar verir. Ama onca yıl kaldığı Kuzey Amerika’nın güneyini de görüp liderleri ve önemli insanları ile röportajlar yapmak ister. Bunun için de zamanın Türkiye Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’den yardım talebinde bulunur. Çağlayangil’in yardımı neticesinde Umar’ın Güney Amerika’daki ilk durağı Buenos Aires olur. Çünkü, Arjantin’in Cumhuriyet gazetesi diyebileceğimiz La Nacion yazı işleri müdürü Leyla Umar’la bir röportaj yapmak istemiştir.
Sonrasını Umar’ın kendi kaleminden okuyalım:
“La Nacion’un yazı işleri müdürü beni aşırı bir nezaketle karşıladı ve sıradan sorularla meslek yaşamıma dair notlar aldı. Röportajın bittiğini hissedince ayağa kalkıp veda etmek için elimi uzattım.
Elim havada kaldı. O nazik adam beni koltuğa iterek oturttu. Gözleri korkunç bir kinle karardı. Ağzından tükrükler saçıldı ve kükredi:
-Asıl röportaj şimdi başlıyor. Benim annem Türkiye’den göç eden bir Ermeni... Aslında ben dörtte bir Ermeni’yim. Ama o dörtte bir Ermeni kanımla Türklerden nefret ederek büyüdüm. Biz Ermeniler, Yunanlılar ve Kürtlerle anlaştık. Birleşip başınıza öyle bir çorap öreceğiz ki Türkiye bu dertten hiçbir zaman kurtulamayacak...”
Söyleyin Allah aşkına fazla söze gerek var mı?
Görüyor ve yaşıyoruz...
Bir bayanı, üstelik meslektaşı gazeteci Leyla Umar’ı, misafiri olduğu halde, kendi hanesinde, göğsünden itip koltuğa oturtan... Arjantin’in önemli gazetelerinden birinin güya erkek, güya adam yazı işleri müdürü, dörtte bir Ermeni kanı ile “Yunanlılar ve Kürtlerle anlaştık. Başınıza öyle bir çorap öreceğiz ki” diyerek tehdit eden ve bu tehdidin gerçek olduğu tam sekiz yıl sonra ilk PKK kurşunları ile ortaya çıkan “Türk’e kin dolu” ve “Türk’e tuzak kurmakla meşgul” bir Ermeni, bir Haçlı dünyası hakikati ile nice yıllardır boğuşup durmaktayız...
Böyle bir “kin” ve böyle bir “şuur” ile devlet ve hükümet politikaları iki günde bir değişen, sabahtan akşama çelişen, gençlerini lakaydî yetiştiren, eğitimi gayrı millî bir Türkiye Cumhuriyeti baş edebilir mi hiç?
Adam PKK ilk PKK kurşunundan tam sekiz yıl önce Türkiye’nin başına çorabı çoktan örmüş bile...
Kim bilir ilk ilmeği o sekiz yıldan kaç on, kaç yirmi yıl önce attı ve sabırla ilmek ilmek, düğüm düğüm ördü başımıza o çorabı...
Görüldüğü gibi...
Elin oğlu hücrelerine kadar milliyetçi. Türkiye’de ise milliyetçilik “ırkçılık” olarak aşağılanmaya devam ediyor. Üstelik Rum ve Ermeni’nin milliyetçisindeki şuur, sabır ve inat Türk milliyetçilerindeki şuur, sabır ve inadı kim bilir kaça katlar; bunu da itiraf etmek gerekir...