Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve dış politika
Hemen herkes Tayyip Erdoğan’dan sonra yerine geçecek kişi olarak Ahmet Davutoğlu ismini telaffuz etmişti. Başbakan Erdoğan ise AKP’nin etkili ve yetkili kurullarıyla onlarca istişare ve görüşme sonrasında “kardeşi Davutoğlu” ismini kamuoyuna açıkladı. Aslında Erdoğan herkesçe malum olanı yüksek sesle ilan etmiş oldu. Böylece Erdoğan sonrası sahibinin sesi olacak kişi olarak Başbakan Davutoğlu öngörülmüş oldu.
Böylece Türkiye’de güçlü Cumhurbaşkanlığı zayıf Başbakanlık dönemi Davutoğlu ile birlikte uygulamaya konulmuş bulunmaktadır. Mevcut parlamenter sistem Cumhurbaşkanlığı’na icra üzerinde etkin işlev vermiyor. Bu nedenle “Yeni Anayasa” yapılıncaya kadar Erdoğan’ın hem Cumhurbaşkanlığı hem de bir biçimde Başbakanlık yetkilerini kullanacağı şartların oluşturulması gerekiyor. AKP’nin siyasal konumlanması buna göre kurgulanmıştır. Ahmet Davutoğlu da bu manada en uygun aktör olarak partinin tepesindeki yerini almış bulunmaktadır.
Erdoğan, Davutoğlu tercihiyle yeni kurulacak hükümete sizin adınıza ben düşünüyor, planlıyor ve karar veriyorum size düşen ’yap denileni yapmak; yapma denileni ise yapmamak’ demiş olmaktadır. Türkiye 15 Ağustos tarihi itibarıyla resmen parlamenter sistem altında fiilen başkanlık sistemini uygulamaya geçirmiş bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır.
Tartışmalar Başbakanlığa atanan Davutoğlu ismi etrafında, anayasal sisteme ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Erdoğan’ın Başbakanlıktan ayrılmaması etrafında yoğunlaşmıştır. Halbuki önümüzdeki günlerde üzerinde en fazla tartışılacak konu, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığında Türkiye’nin giderek totaliterleşmesi sorunu olacaktır.
Bu bağlamda hukuk devleti, kuvvetlerin ayrılığı, başkanlık sistemi, yeni anayasa ve yeni Türkiye söylemleri önümüzdeki süreçte tartışmaların odağını meydana getirecektir. Ayrıca Davutoğlu kabinesinde yer alması muhtemel olan Efkan Ala, Hakan Fidan ekibinin Türkiye’yi istihbarat ve polis devletine çevireceğinden de kimsenin kuşkusu olmamalıdır!
Başbakan Erdoğan, “paralel yapıyla mücadele” ve “terör örgütüyle müzakere”nin Davutoğlu tercihinde önemli rol oynadığını açıkça ifade etmiştir. Ahmet Davutoğlu’nu, ortaya koyduğu önceliklerle Erdoğan strateji, misyon ve vizyon olarak dar bir alana sıkıştırmıştır.
Diğer yandan zafer havuz medyasının, yandaş basının, iliştirilmiş kalemlerin yağmur gibi başlayan Davutoğlu övgüleri ve güzellemeleri de sahibini şaşırtacak boyutlara ulaşmıştır. Davutoğlu’na yandaşlar tarafından yüklenen sıfatlardan birkaçı şöyledir: “Eflatun gibi düşünen, Dedebey gibi konuşan bilge”... “Türk Kisinger”i... Aliya geleneğinden gelen bilge... BOP’la ilgili kurt bir politikacı”.
Geleneksel ” Padişahım çok yaşa “ teraneleri Davutoğlu’nun zaten sınırlı olan öngörüsünü iyice kapatacak niteliktedir.
Aşırı abartı, alkış ve övgü, her insan oğlunu olduğu gibi yetki sahiplerini de şaşırtmaktadır. Alkıştan düşünceye, duygudan akıla, olandan olması lazım gelene bakanlar, Davutoğlu’nun uyguladığı politikanın Türkiye’yi getirdiği yeri görür. Bugün Türkiye’nin Suriye, Mısır, İsrail ve hatta Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkileri yok denecek durumdadır.
Davutoğlu’nun Türkiye diplomasisine hediye ettiği ve her biri bir başka facia ve vahameti gösteren kavramlardan bir kaçı şunlardır. “Değerli yalnızlık”, “Kazan-kazan”, “Komşularla sıfır sorun”, “Çözümsüzlük çözüm değildir”, “Kıbrıs’ta bir adım önde olmak”, “Proaktif dış politika”.
Davutoğlu’nun yönetimindeki Türk diplomasisinin ideolojik duruştan ve değerlendirme hatalarından kaynaklanan başarısızlıklar saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Türkiye’nin özellikle komşu olduğu ülkelerin kendi içlerindeki kavgalara taraf olması, hatta fiilen bulaşması facia ötesi bir durumdur. Davutoğlu diplomasisi Suriye, Irak ve Mısır’da sorunları çözmemiş tam aksine sorunların parçası olmuştur.
Proaktif politikadan bahseden Davutoğlu, Musul Başkonsolosluğuna yönelen IŞİD riskini önceden görememiş ve zamanında konsolosluğu boşaltılmasını sağlayamamıştır. Suriye’de Esad’ın konumunu ve durumunu da okuyamamıştır. Ermenistan ve Kıbrıs’la olan ilişkilerde de Davutoğlu aynı basiretsizliği göstermiştir. Gerçek budur, bunun etkisi sürekli olarak Türkiye’de hissedilmektedir.