Başbakan'dan Altemur Kılıç'a haciz, Dilipak için yargıya müdahale!
Tayyip Erdoğan sadece kendine oy verenlerin değil, Türkiye’nin Başbakanıdır.
Dolayısı ile bir Başbakan’ın vatandaşları arasında ayrımcılık yapması kabul edilemez!
Hele hele bu ayırımcılık kitle iletişiminde bulunan insanlara olursa yanlış daha da büyük olur.
Mahkeme kararı
Bugün size iki dehşet fotoğraf sunacağım ki hafızalarınızı ya da arşivlerinizi yokladığınızda hadiseleri zaten hatırlayacaksınız!
Tayyip Erdoğan önceki gün Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ı telefonla aradı ve şunları söyledi:
- “Sayın Dilipak, Adalet Bakanlığına talimat verdim. Hukukun gereği yerine getirilecek ve mağduriyetiniz önlenecek.”
Peki Vakit yazarı Dilipak’ın mağduriyeti ne midir?
Bir mahkeme kararı.
Dilipak, vefat eden Deniz Kuvvetleri eski komutanı Oramiral Güven Erkaya aleyhine bir yazı yazmış, ilgili mahkeme de Dilipak’ı tazminata mahkum etmiş. Bu mahkumiyet kararı Dilipak’a adresi bilinmediği ya da bulunamadığı için direkt değil yayın yolu ile tebliğ edilmiş. Mahkemenin hükmünden haberi olmayan Dilipak, kararı temyiz edemediği için hüküm kesinleşmiş. Evet mağduriyet bu, yani kararın tebliğ edilmemesi imiş!
Tazminat kaçamakları
Burada sorgulanması gereken şey, ilgili mahkemenin bu işte kastı hadisesedir ki biz bu ülkede hiçbir mahkemenin, bu şekilde kasıt içinde davranacağına asla ve kat’a inanmayız.
O zaman karar adrese niçin bildirilmedi diye sorarsanız hadise muhtemelen şudur:
Bu Vakit Gazetesi hatırlayın türlü tazminat davalarından kurtulmak için bırakın yazarlarının adreslerini gizlemeyi, kendi adını bile değiştirmemiş miydi? Yeni yeni şirketler kurup tazminatlardan sıyrılma yollarını denemedi mi? Dolayısı ile ben eminim ki hadise budur, yani mahkeme Dilipak’a uzun süre ulaşamayınca yayın yolu ile tebligata gitmiştir. Yoksa bir mahkeme yargıcının Dilipak’a tazminat ödetmesinde şahsi ne çıkarı olabilir? Hakim bize göre adaletin engellenmesini bu şekilde, yani yayın yolu ile tebliğle önlemiştir.
“Pervasız kabadayı”
Şimdi sorarım size, Başbakan Erdoğan böyle bir tabloda Adalet Bakanına neyin talimatını verdi ya da bu hadisede hukuksal eksiklik nerededir? Ayrıca bir Başbakan, sonuçlanmış bir mahkeme kararına nasıl müdahil olur?
Diyeceksiniz ki bizim Başbakan hukuk ve adalet sevdalısı, Fırat ve Dicle’de birinin koyunu kaybolsa kahrolur ve hemen ilgili bakanları harekete geçirir, dolayısı ile Dilipak’ı sahiplenmesi bundan!
Ahh keşke öyle olsa da, nerdeeee!
Bakın Dilipak için hukuku hatırlayan Tayyip Erdoğan, kısa bir süre önce neye seyirci kaldı?
Gazetemizin 85 yaşındaki saygıdeğer yazarı Altemur Kılıç Bey, epey bir süre önce “Pervasız Kabadayı” başlığı ile bir yazı kaleme aldı.
Yazı Başbakan Erdoğan tarafından hemen mahkemeye verildi.
Yargıtay’ın hükmü!
Mahkeme hükmünü verdi ve bu hüküm Yeniçağ Gazetesi avukatları tarafından temyize götürüldü.
Yargıtay konuyu görüştü ve kararını açıkladı: Beraat yani yazıda suç unsuru yok ya da daha net ifade ile Başbakan için kullanılan ’Pervasız Kabadayı’ ifadesi suç değil hükmünü verdi.
İşte tam bu noktada teknik bir eksiklik gündeme getirildi.
Yeniçağ’ın avukatları, gazetenin sorumlu müdürü ve Altemur Kılıç için açılan davayı temyize götürürken, Altemur Bey’in avukatlara verdiği vekaletnamede bir eksiklik söz konusu oldu.
Başbakan’ın avukatları; “Vekaletnamede eksiklik var. Tamam Yeniçağ ve sorumlu müdürü beraat etti kabul ama Altemur Bey için bu geçerli değil, zira onun adına temyiz müraacatı yok hükmündedir” dediler.
Evet, Abdurrahman Dilipak’a telefon açan Başbakanımızın avukatları, yazısı beraat etmesine rağmen usul hatasından ötürü Altemur Bey’in peşine düştü ve tamı tamına 20 milyarına haciz yolu ile el koydular.
Kılıç, Dilipak farkı!
Altemur Bey ve bendeniz bu olayı bir süre önce sütunlarımızda yazdık ama Başbakan değil Altemur ağabeyi araması ve Dilipak misali alaka göstermesi, hacizden parasını takır takır aldı.
Sorarım size 73 milyonun Başbakanıyım diyen birinin bu yaptığı normal midir?
Demek ki Tayyip Bey’in nezdinde Vakit’te yazmak ile Yeniçağ’da yazmak arasında dağlar kadar farklar var.
Demek ki Atatürk’ün can kardeşi Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Bey’le, Abdurrahman Dilipak arasında arşlar kadar fark var.
Şimdi Altemur Bey çıksa, “Sen benim değil, Vakit Gazetesi zihniyetinde olanların Başbakanısın” dese söyleyin haksız olur mu?
PKK ve El Kaide!
Sahi bize PKK ile müzakere edin tavsiyesinde bulunan Washington, El Kaide ile böyle bir yolu niçin denemiyor. Öyle ya ikisi de terör örgütü yani ABD, PKK’nın da tıpkı El Kaide misali bir terör örgütü olduğunu şeklen kabul ediyor? Öyle ise kendisi niçin masaya oturmuyor da habire Ankara’ya PKK ile müzakere edin dayatmalarını yapıyor. Evet bu soru dillendirilmeli ve hatta PKK ile halvet olun buyruklarını gönderen Paxamericana’nın temsilcilerine bizzat sorulmalıdır. Öyle ya siz terör bahanesiyle onbinlerce kilometrelik yolu tepip Afganistan’ı ve Irak’ı kana boğuyorsunuz da Türkiye, aynı kategoride olan yani terör yapan bir gruba K.Irak’ta yani hemen bitişiğindeki bir coğrafyada niçin operasyon yapamasın. Sadece bu soru ya da realite bile PKK hadisesinin perde gerisini bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Evet Batı ya da Washington şeklen PKK’yı her ne kadar terör örgütü olarak nitelese de onu El Kaide gibi görmüyor ve El Kaide’ye uygulanan imha metotlarının uygulanmasını istemiyor. Bunun anlamı PKK’nın aslında ABD tarafından dolaylı olarak kollanmasıdır. Türkiye’ye, “Öcalan’la oturup uzlaşın” tavsiyesini yapanlara, “Sizde Usame Bin Ladin ile bir araya gelin, biz aracı oluruz karşılığı” verilmelidir. Peki böyle bir şeyin olma ihtimali var mıdır? Milyonda bir bile değildir. Bunu ancak Mustafa Kemal yapabilirdi. En zor şartlarda İskenderun’un ilhak edilmesi olayını hatırlayın!