Barzani referandumu 2. İsrail mi?

Barzani referandumu 2. İsrail mi?

Peşmerge başı Barzani'nin Irak'ın kuzeyinde kuzeyinde gerçekleştirdiği sözde bağımsızlık referandumuna ilişkin açıklamada bulunan ANKA Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sencer İmer, "Büyük İsrail projesini Akdeniz'e indirmenin bir adımı" dedi.

Fotoğraf ve metin: Hasan Çekiç

Millî Düşünce Merkezi’nin 387. Bilgi Şöleni’nde Irak'ın kuzeyinde düzenlenen sözde bağımsızlık referandumuna ilişkin açıklamalarda bulunan ANKA Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sencer İmer, "Bu çok açık olarak görülüyor ki meşhur Büyük Ortadoğu Projesi, veya Büyük İsrail Projesi adına ne derseniz deyin her halükarda orda yaratılmak istenen oluşumu  “Barzanistan” diyelim isterseniz, bu devleti Akdeniz’e ulaştırmak" dedi.

İmer'in açıklamaları şöyle:

NİL’LE FIRAT ARASINDA DAVUD YILDIZI

Irak’ta yapılan referandum farklı değerlendirmelere tabi tutuldu. Bir tanesi, şimdi artık her şey olgunlaştı, artık bir devlet kurma zamanı geldi bizde devletimizi kuruyoruz düşüncesi.

Diğer bir düşünce, Barzani’nin sıkıntı içersinde olması, cumhurbaşkanlığı süresinin çoktan sona ermiş olması ve tek adam olarak orayı yönetmesi sebebiyle büyük bir tepkinin olması, yolsuzluk yapılması, tek taraflı olarak Barzani’nin zenginleşmesi yani adaletsizliğe sebebiyet vermesi. Bu oradaki Kürt toplumu içerisinde, hatta Arap ve Türkmenler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Bir seçim olsaydı, belki Barzani yeniden seçilmeyececkti. Onun karşısında yer alan muhalif gruplar var, Goran hareketi gibi İslami hareketler gibi. Bu durum da bir atak yapması gerekiyordu. Kendisini ve kendisi ile birlikte olanları kurtarabilmek için referandum yapıldı. Referandum onu kahraman yapacak ve böylece de bütün dünyadaki Kürt halkının idealini gerçekleştirmiş olacaktı.

Bir başka değerlendirme ise özellikle Netanyahu’nun, İsrail şahin kanadının, isterseniz ona Siyonist kanadınınki, İsrail içersinde şu an güçlüler. Onlar ideallerini gerçekleştirmek istiyorlar. İdealleri de malum bayraklarındaki ideal. İsrail’den başka dünyada hiçbir millet idealini bayraklarına yazmış değil. Bayrağına ideallerini yazan tek devlet de diyebiliriz. İki tane mavi çizgi, çizgilerden bir tanesi Fırat Nehri diğeri Nil Nehri, arasında da Hz. Davut’un yıldızı. Yani burası bize vaat edilmiş topraklardır. Burada biz devletimizi kuracağız. Bu taa İsrail’in başlangıcından beri devam etmektedir.

İSRAİL VE ABD’DE ŞAHİNLER VE DİĞERLERİ

Osmanlı devleti zamanında da biliyorsunuz bunun uzantıları var. Abdülhamid’le olan görüşmeleri hatırlayınız. Neticede İkinci Dünya Savaşı sonunda kurdukları İsrail devleti küçük bir parça iken yavaş yavaş, büyüye büyüye bugünkü haline geldi. Ve orada tabi Birleşmiş Milletler kararına göre, bir Filistin devleti ile İsrail devletinin yan yana olmaları gerekiyordu. Fakat Filistin Devleti’ne verilen topraklar Batı Şeria ve Gazze bölgeleri. Kudüs bu noktada bütün dinlerin kutsal saydığı bir yer. Orası da yarısı Müslümanlara yani Filistin Devleti’ne terk edilecekti. Fakat maalesef durum böyle olmadı. Sürekli yerleşim yerleri kurmak suretiyle agresif bir politikayla İsrail şahin kanat ilerlemeye devam etti ve şu anda de facto olarak Batı Şeria’nın büyük bir kısmını kontrol etmekteler. Gazze’de de çok büyük sıkıntılar var. Sürekli ikiye bölünmüş olan Filistin toplumundan bahsediyoruz. Birisi Hamas birisi El Fetih. İkisi şu anda birleşmiş görünüyor ama devamı olur mu? Bilmiyorum. Buradaki ikilem de bir noktada İsrail ile olan mücadelenin nasıl yapılacağı konusundaki farklı yaklaşımlarla ilgili. Hamas’ta tabi bütün İsrail ve bağlı olan güçler ve batı güçleri tarafından terör örgütü olarak kabul edilmekte.

“ŞUNA BİR NOBEL VERİN DE KURTULALIM!”

Biz bunu böyle kabul etmiyoruz ama öyle kabul edilmekte. Bundan önceki başkan Obama, iki dönem başkanlık yaptı. Başkanlığı esnasında Obama, İsrail Filistin barışını gerçekleştiren başkan olarak tarihe geçmek istedi. Hedefi buydu. Ama bunu gerçekleştiremedi. Tıpkı daha önce Camp David Antlaşması gerçekleştirdikleri gibi. O zamanki Amerikan devlet başkanı Mısır ile İsrail devleti arasında barış temin ettiği gibi. Bu defa da İsrail ile Filistin arasındaki barışı ben temin edeceğim dedi. O zamanki dışişleri bakanı Kerry ‘i gönderdi. Kerry sürekli olarak bir Filistin’e bir İsrail’e gidip gidip geldi. Zamanın büyük bir kısmını orada geçirdi. Fakat sonuç alamadı. Alması da mümkün değildi. Çünkü, İsrail şahin kanadı bunu kabul etmesi mümkün değildi. Hatta İsrail Savunma Bakanı Yaalon çok açık olarak “Şu adama Nobel Barış mükafatı verelim de artık o da rahata ersin biz de rahata erelim. Bu da ikide bir oraya buraya gidip bizim rahatımızı bozmasın” dedi. Tabi bu bir skandaldı. Bu skandalı derhal Amerikan hükümeti protesto etti. İsrail’de özür dilemek zorunda kaldı. Yaalon gerçeği ifade etti. S söylediği doğruydu. Zaten bu konuda iki görüş Amerika’da da mücadele halinde. Bunlardan bir tanesi tek İsrail olsun.  Filistin Devleti diye bir şey olmasın. Filistinliler bunun içerisinde erisin. Onlar da işte burada işgücü olarak yaşasınlar. Bir kısmı da gitsin başka yerlere. Biz orada rahatça devlet olalım Batı Şeria da Gazze de, buna Kudüs de dahil olsun. Tek devlet fikrine Obama karşı idi. Amerika içerisindeki şahin kanat, onun için Obama’yı gerçekçi olmayan başkan olarak vasıflandırıyordu.

BU KARMAŞADA NETENYAHU VE BARZANİ

Netanyahu bütün bu işler olurken fırsat bu fırsat biz şu işimizi bitirelim düşüncesiyle teşebbüse geçti. Amerika bir noktada Çin’le mücadele etmekteyken o da bu fırsatı kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirilecek bir ortam olarak görmektedir.

Barzani’nin yapmış olduğu harekete esasen akıllıca bir hareket denemez. Barzani böyle bir hareketi yaparsa sonunda Irak Merkezi Hükümetinin İran’la beraber hareket edeceğini bilmesi lazım. Bunu gördüğü anda da sıkıntı olacaktır. O halde bu sıkıntıyı belki kasıtlı olarak yaratarak İsrail’in belki Suriye’deki barışın teminini zorlaştırmasını sağlamak. Suriye iç savaşı bitmiş gibi görünse de yeniden alevlenebilir ve onun peşindeler. Bunu yaparken de İŞİD’i kullandılar. İŞİD’in yerine yeni organizasyonlar yaratabilirler. Nusra bunlardan bir tanesi. Yani burada hem etnik farklılıkları hem dini farklılıkları öne çıkarmak suretiyle böyle bir teşebbüs içindeler.

Trump İsrail şahin kanadına hoş görünmeye çalışarak dedi ki “Amerika Büyükelçiliği’ni Telaviv’den Kudüs’e taşıyacağım.” Bu büyük protestolara yol açtı. Buna niçin yaptı? Şahin kanada şu mesajı verdi. Biz sizin yanınızdayız, sizinle beraberiz, merak etmeyin siz de beni destekleyin, bana problem çıkarmayın. Fakat bu yaptığı teşebbüs netice vermemiştir. Trump büyük darbeler almıştır. Aldığı darbelerin başında basındaki taarruzlar ve ayaklanmalar geliyor. Ayaklanmaların arkasında George Soros’un olduğu iddiası basına düştü. Trump  Amerika içinde istediği rahatlığı sağlayamamıştır. Birçok skandalla karşı karşıya kalmıştır. Birçok adamını kaybetmiştir.

Amerika içersinde sadece şahin kanat yok. İsrail’in yanında yer alan bir Musevi kanat var. Bunun karşısında böyle düşünmeyen, İsrail’in bu şekilde hareket etmesini Yahudiliğin sonunu getireceğini düşünün Yahudiler de var.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ HATALARI

Dış politikada, bizim hükümetimizin gayet tabi yaptığı çok ciddi yanlışlar var. Bu yanlışların başında gelen şey, bu olayları bütünüyle göremeyip maalesef gerek Irak’ta gerek Suriye’deki mücadelelerde yanlış kuvvetlere destek vermek. Yani Amerikan tavsiyelerine uymak olmuştur. Bunun bedelini biz çok ağır olarak maalesef ödedik.  İnşallah daha ilerde ödemeyiz. En basitinden açılım süreci. Açılım süreci maalesef dış baskılarla yaptılar ve problemin çözüleceğini zannettiler. Bunun yanlış olduğu ortaya çıktı. Hendekler kazdılar vesaire yaptılar. Oradaki bölge valilerine, kaymakamlara geri durun, güvenlik güçlerine müdahale etmeyin dediler. Sonucunda bunun yanlış olduğu ortaya çıktı. Sonra terörle mücadeleye başlandı.

15 Temmuz’dan sonra durumun daha da vahim olduğu görüldü. Maalesef bir dini örgüt, dini kullanmak suretiyle bizim bürokrasimize, bizim mahkemelerimize, üniversitelerimize, ordumuza ve güvenlik güzlerimize, istihbarat örgütlerimizin içerisine sızmıştı. Bu çok acı bir durum. Türkiye’de laiklik prensibinden uzaklaşılması neticesinde, dini hususları bu şekilde kullanan güçler bizi bu hale soktular. O zaman Başbakan şimdi Cumhurbaşkanı “Ey milletim affet beni biz yanlış yaptık bunu düzelteceğiz” dedi ve terörle mücadele başladı.

BARZANİ’Yİ BİR BARZANİ YAPTIK

Barzani’yi taa Özal zamanından beri destekledik. PKK’ya karşı bir unsur olarak gördük. Ve zannettik ki biz bunlarla bu problemi çözeriz. Ben rahmetli Özal’a danışmanlık yaptığım zaman da çok iyi hatırlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde koridorlarda, Barzani’nin, Talabani’nin silik şahsiyetler olarak dolaştıklarını gördüm. Aldıkları pasaportlar, yardımlar, ikide bir gelip gitmeler. Oranın inşası, bu hale getirilmesi, tamamen bizim tarafımızdan yapılmıştır. Bizim işadamlarımız bundan faydalar elde etmişlerdir. İnşaat faaliyetlerinden ticaret faaliyetlerinden faydalar elde etmişlerdir. Türkiye ekonomisine faydalar sağlamışlardır. Ancak bunları yaparken  Irak’ta yaşayan Türklere, Suriye’de yaşayan Türklere gereken ehemmiyeti veremedik. Bu çok önemlidir. Yani biz Barzani’ye verdiğimiz ehemmiyeti, önemi, oradaki Irak Türklerine, Suriye Türklerine vermedik. Bunları yeterince desteklemedik. Bu yanlıştı. Bu Irak’ın toprak bütünlüğüne, Suriye’nin toprak bütünlüğüne müdahale anlamına gelmez. Onların kendilerini korumalarını sağlayacak şartları yaratmamız gerekirdi. Nitekim biz bunu Kıbrıs’ta 1950’li yıllarda Demokrat Parti Hükümeti ile yaptık. Bu doğruydu. Oradaki Kıbrıs Türklerine kendilerini koruyacak bir yapıya kavuşturmaları, silahlandırılmaları, Kıbrıs Türklerinin ortadan kaldırılmasını önlemiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin oluşmasını sağlamıştır. Aksi haldi orayı çoktan kaybetmiş olacaktık. Demek ki biz burada çok ciddi hata yapmış oluyoruz. Dışarıdakiler bunu bize bu şekilde telkin edebilirler, ama bu telkinlere bizim karşı koymamız gerekirdi. Maalesef karşı durulmamıştır. Dolayısıyla da onun bedelini ödüyoruz. Bir şey de yaptığımız yok.

Bu halden cesaret alan Barzani, bizim de desteklememizle Kerkük’ten çıkan petrolleri, bizim üzerimizden Dünya piyasalarına arz etmek suretiyle gelirlerini emniyet altına aldı. TIR’lardan gümrükten geçerken para alıyor, vergi alıyor, haraçta aldığı söyleniyor. Dolayısıyla Türkiye’ye dayanarak bu hale geldi, güçlendi. Peşmergenin güçlenmesi konusunda da biz her türlü askeri desteği yardımı yaptık. Onları eğittik, biz yaptık bütün bunları.

BİZİM TÜRKLERE SAHİP ÇIKMAMIZ LAZIM

Barzani’nin bütün meselesi Kerkük’ü ele geçirmektir. Çünkü, Kerkük bir noktada onun için para kaynağıdır. Irak’ın şu anda tespit edilmiş olan, güvence altında olan 100 milyar varil Petrolu var. Üçte biri Kerkük’tedir. Yani 30 milyar varil diyelim buna. Ama gerçekte beşle çarpabilirsiniz. Bulunması ihtimal dahilinde olan rezervler de var çünkü. Kerkük Petrolu çok derinde değil, yüzeyde ve çok iyi kalitede. Petrol maliyeti de çok düşük.  30 milyar varil Kerkük petrolünü 60 dolardan hesap edersek yaklaşık 2 trilyon dolar yapar. Tabi bunun hepsi Barzani’ye kalmaz. Ama yine de ciddi bir para kalacak. Onun için Kerkük’ü istiyor. Doğalgaz var aynı zamanda. Bu yüzden oranın Türkmen şehri olmasından çıkması için, Kerkük’ü almak için tapu kayıtlarını imha etti. Mezar taşlarını yok etti. Kerkük’e kendi adamlarını yerleştirdi. Böylece nüfus yapısını değiştirdi. En sonunda İŞİD’i kullanarak oraya yerleşti. Şimdi Merkezî Hükümet, kaybettiği bu hakları geri alabilmek için teşebbüs içerisinde ve bence doğru yapıyor. Desteklenmesi lazım. Bizim de her halükarda Türkmenlere daha çok sahip çıkmamız lazım.

Barzani’nin yaptığı bu operasyona karşı, Cumhurbaşkanımız, petrol vanası elimizde bizde kapatırız dedi. Ben size söyleyeyim, kapatamazsınız. Özal kapattı doğru. Özal kapattığında bütün Dünya Saddam’a karşı olduğu için başka bir ortam vardı. Şimdi böyle bir ortam yok. Şimdi onu kapattığın anda bunda petrol geliri olan Amerika ve İngiliz şirketleri hemen gereken protestoyu yaparlar. Amerikan ve İngiliz devleti üzerinden üzerimize baskı uygulayarak ertesi gün veya bir süre sonra açtırırlar. Demek ki olmuyormuş. Orda yaşayan 5 milyon civarında bir nüfus var. Bu nüfus’un ihtiyaçlarının yüzde sekseni Türkiye tarafından karşılanıyor. Gıdası da giyimi de, başka ihtiyaçları da…

Türkiye’de  bunu besleyen bir ekonomi var. Bu ekonomi ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunuyor. Buradaki insanlar zaten işsizlikle karşı karşıya. Siz onun önünün kestiğiniz anda ne olacaktır? O insanlar işsiz kalacaklardır. Bunu da yapamazsınız. Yapamayacağınız şeyleri söylemeyeceksiniz. Bizim en büyük hatamız, yapamayacağımız şeyleri söylememiz ve söylediğimiz şeyleri de yapmamamız. Bu da neticede güvenirliliğimizi, inanırlılığımızı şüphe içerisinde bırakıyor. Kimse bize inanmaz hale geliyor.

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

Merkezî hükümetin ihtiyaçları ve diğer Arap ülkelerine giden trafiği açılacak yeni bir kapı üzerinden yapmaları doğru bir girişimdir. İran üzerinden yapmaları da doğru bir girişimdir. Ama bizim de Barzani’yi sıkıştırmamız ona bunu hissettirmemiz lazım. Kürt halkının büyük bir kısmı biliyorsunuz bu olay olmadan önce Barzani’nin karşısında yer almıştı. Protesto yürüyüşleri, gösteriler vardı. Yolsuzluğa karşı hareketler vardı. Bunlar şimdi referandum meselesi ile bir anda durdu. O halde ne yapmak lazım? Zaten ufak bir gruba hizmet etmekte olan ve yolsuzluğa bulaşmış olan Barzani’yi alaşağı etmek. Onu alaşağı etmenin yolu da, karşısında yer alan bu güçlerle işbirliği yapmak ve gereken desteği vererek olur. Türkiye bunu rahatlıkla başarabilir.

Ben Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikasından öğreneceğimiz hala çok şeyler olduğu kanaatindeyim. Kurduğu Balkan Paktı, ondan sonra yaptığı Montrö Antlaşması, sonra Sadabad Paktı, sonra Hatay’ın barış içinde alınması ki, bizim istihbarat örgütümüzün de büyük katkıları olmuştur. Babam da rahmetli Fransızca bildiği için oraya giren Türk subaylarından birisiydi. Atatürk bağlandığını göremedi, ama bütün hazırlıkları o yaptı. Şimdi bizim buna benzer mesela, Kıbrıs meselesinde Demokrat Parti Hükümeti’nin yaptığı şeyleri doğru buluyorum. Yaptığı antlaşmalar, hem Londra hem Zürih Antlaşmaları, hem ondan önce Kıbrıs’taki Türklere sahip çıkması. Bizim benzer şeyler yapmamız lazım. Yalnız her şeyi askeri müdahaleye bağlamayalım. Gayet tabi bizim orda Türklere, Allah korusun katliam gibi bir şey yaparlarsa tabi hemen müdahale etmemiz gerekir. Her halükarda İran, Irak Merkezi Hükümeti ve Suriye’yi de buna katarak işbirliğine devam etmemiz lazım. Rusya ile işbirliğimizin iyi olması da yararlı bir şey.

tamamı: http://misak.millidusunce.com/referandum-2nci-israil-mi/