Barzani, Erdoğan, “Kürdistan”
Barzani, Şivan Perver ile birlikte Diyarbakır’a geldi. Toplu nikâh törenleri kıyıldı. Görüşmeler ve konuşmalar yapıldı. Bütün bunlar, uzun süredir İmralı’yla sürdürülen görüşmeler konusunda karşılaşılan sıkıntıların ardından gerçekleşti.
Barzani gelmeden Türkiye kamuoyu ve medyasının hazırlanması için büyük bir kamu diplomasisi yürütülmüş bu bağlamda Diyarbakır meydanından Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleri sökülmüştür.
Bu durum, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın Barzani’yle ilişkilere verdiği önemin göstergesidir.
Yerel seçimlerin yaklaştığı, İmralı’nın Kuzey Suriye üzerinden “stratejik” taleplerde bulunduğu bir süreçte Barzani’nin Diyarbakır’a çağrılması bu bakımdan dikkat çekicidir. Mısır ve Suriye’de devre dışı kalan, İmralı’yla ilişkileri gerginleşen AKP’nin bunu Barzani ve Maliki ekseniyle telafi etmeye çalıştığı anlaşılıyor.
Tayyip Erdoğan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır’da Öcalan’la başlattığı açılımı Barzani’yle “taçlandırmaya” çalıştığı anlaşılıyor.
Bölgeden bu görüşmeler öncesi ve sırasında yansıyan görüntüler ile ifade edilen sözler ise dikkat çekicidir.
Nikâh töreni sırasında Barzani ve Erdoğan’ın başlarına konfeti yağmıştı. Tayyip Erdoğan önce kendi üzerine sonra da Barzani’nin üzerine dökülen konfetileri temizledi. Erdoğan’ın Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani için ziyaret sırasında söyledikleri de dikkat çekiciydi. Erdoğan “Allah’a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardı” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın baba Barzani’yle ilgili sözleri bölgede uzun yıllardır yaşananlara bakışını da özetler nitelikte olduğu için dikkat çekicidir.
Başbakan Erdoğan “Yeni süreçte Diyarbakır’ın hakem” olmasını istemesi ilginçti. Böylece Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’a süreç ile ilgili özel bir misyon ve anlam yüklemiş oldu. Yine Tayyip Erdoğan “Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını göreceğiz” dedi ki, bunun da PKK/KCK ve bilumum bölücü unsurlar için genel af anlamına geldiği de açıktır. Bu sözler ‘rüşvet-i kelam’ türünden edilmiş sözler değilse seçim öncesi bir genel affın kapıda olduğu söylenebilir.
Diğer yandan Tayyip Erdoğan, Barzani’yi selamlarken “Kürdistan” ifadesini kullandı. Beşir Atalay, “Kürdistan kelimesini kullanıp kullanmamayı tartıştık ve bugün kullanıldı” dedi. Atalay, “Bugün burada hepsi kullanıldı, bütün sınırları aşıp gidiyoruz, çözüm süreci yürüyor” dedi. Bu mantığa göre “Bağımsız Birleşik Kürdistan” denilmiş olsa bölge tümüyle rahatlayacak ve çözüm süreci gerçek misyonu olan çözülmeyi tamamlamış olacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın bölgenin “yüz yıl önce cetvelle sınırlarının çizildiği” ne işaret ederek, ortak geleceğin sınırlarla çizilemeyeceğine vurgu yapması da mevcut sınırların tanınmadığı anlamına gelmektedir. T.C.’nin Başbakanı ’ortak gelecek sınır kabul etmez’, diyor.
Barzani de Kürtlerin ortak geleceği için sınır kabul etmiyor. Bir süre önce Barzani’yle ilgili olarak şunlar ifade edilmişti: “Kürdistan’ın dört parçasını kapsayan Büyük Kürdistan gece gündüz onun hayallerini süslüyor. O, Büyük Kürdistan’ın hesabını yapıyor. Barzani’nin rüyası Türklerin, Arapların ve Farsların kâbusudur. Barzani daha şimdiden kendi rüyasından söz ediyor ki, Türkler, Araplar ve Farslar onun rüyasına alışsınlar. Eline fırsat geçtiği ve dünya konjonktürü uygun olduğu an, o rüyasının gerçekleştirilmesini talep edecek.”
Barzani, kendisine yöneltilen “Büyük Kürdistan için, Kürdistan’ın diğer parçaları için de çalışacak mısınız?” sorusuna “Kürt halkı tek bir millet, tek bir ulustur. Fırsat bulduğum ve gücümün yettiği her yerde, kendi milletim, ulusum ve kardeşlerim için çalışacağım” diyor.
Barzani Kürt derken de bunu dini ya da etnik temelde değerlendirmiyor. O. Kürt halkını “tek bir millet, tek bir ulustur” diyerek birleştiriyor. Tayyip Erdoğan ise Türk Milletini etnik, mezhep, meşrep ve bölge temeline indirgeyerek ayrıştırıyor. Fark bu kadardır...