Bari şehitlerinizin adını verseydiniz!
Müjde(!)yi, "Deniz Kuvvetleri'ne bağlı muhteşem tersane"yi gezen Milliyet dün manşetten verdi:
- Tasarımı tamamlanan ilk milli fırkateyn TCG İstanbul, 2021'de denize indirilecek
İlk millî gemimizi tasarlayıp, inşa ederek denize indirmek için çalışan subaylarımızın başına gelenleri hatırlayınca bu haberi nasıl okuyayım, neresinden tutup da gururlanayım bilemedim!
***
Bundan sadece 5-6 yıl öncesine kadar....
"Materyal olarak Türk Donanması Cumhuriyet tarihinin en iyisiydi ve gerçekten altın çağını yaşıyordu. Son yıllardaki atılımlarla Akdeniz'in en güçlü donanmalarından biri olmuştuk. MİLGEM ve GENESİS projeleri sadece Türk kamuoyunda değil, yabancı basın yayın organlarında bile övgüler alıyordu...
Deniz Kuvvetleri personelinin özgün olarak tasarımladığı, tamamlandığında yerli katkı payı yüzde 70'leri bulacak olan ve çok tehditli ortamda her türlü deniz harekâtını başarıyla icra etme imkânına sahip MİLGEM Projesi'nin ilk gemisi TCG Heybeliada, 2011 yılında hizmete girecekti...
Bu proje, yerli savunma sanayisinin gelişmesi açısından çok önemli bir adım olacaktı. Diğer taraftan radar, sonar, torpido ve güdümlü mermi gibi ileri teknoloji gerektiren silah ve sistemleri artık millî olarak geliştirebileceğimiz bir noktaya geliyorduk. Bugüne kadar ekonomi için bir yük olan savunma sanayisi, en azından Deniz Kuvvetleri için bir gelir kapısına dönüşüyordu.
Eğitim açısından da çok iyi durumdaydık. Türk harp gemileri dünya denizlerinde şanlı sancağımızı şerefle dalgalandırıyor, Atlantik'ten Pasifik'e, Karadeniz'den Hint Okyanusu'na kadar başarıyla görev yapıyordu. Deniz Kuvvetlerimiz, bu kadar geniş bir coğrafyada görev yapan yüzer, uçar ve dalar unsurlara zamanında ve yerinde lojistik destek sağlıyor, en ufak bir aksaklığa meydan vermiyordu.
Harbe hazırlığın en önemli unsurlarından olan personel açısından duruma baktığımızda da gurur duymamak mümkün değildi. Deniz Kuvvetleri personeli, Barbaros'un torunlarına yakışır bir şekilde, her seviyedeki komutanından erine kadar, çok zor koşullarda üstün bir görev anlayışıyla vatana millete karşılık beklemeden hizmet ediyordu...
(...)Dışa bağımlılığı gittikçe azalan Türk Deniz Kuvvetleri, geliştirdiği özgün ve gerçek anlamda millî projelerle, ABD başta olmak üzere sanayileşmiş Batılı ülkelerin silah firmaları için yağlı müşteri olmaktan çıkmaya başlamıştı. Öyleyse bu denizcilere bir ders vermenin zamanı gelmişti."
Verildi!
***
Deniz Kuvvetleri bünyesinde bulunan 5 bin civarındaki subayın 2 bine yakınının adı Balyoz ve diğer Silivri davalarına/soruşturmalarına karıştırıldı. Sanık yapılanlar madalyonun görünen kısmıydı; misliyle fazlası "şüpheli" sıfatıyla sorgulanarak yahut taciz edilerek psikolojik baskı altına alındı.
"Türkiye'yi, İspanya'nın Seville Üniversitesi tarafından yayımlanan bir haritada gösterildiği üzere, Doğu Akdeniz'de Antalya Körfezi açıklarında dar bir deniz alanına mahkûm etme girişimlerine yakın geçmişte set çeken (...) birçok emekli ve muvazzaf subay bu tertibin hedefi olmuştu..."
***
Oldu da ne oldu?
"Kumpas"ı sezdiği andan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kurum içerisinde, kurumunun en iyi niyetli değerlendirmeyle susarak "kumpas"ın ortağı olmasına tepki olarak Donanma Komutanlığı'ndan istifa ettiği 2013 yılından itibaren de toplumun her kesimine tam da bu sorunun cevabını anlatmaya/haykırmaya çalışan Emekli Oramiral, nam-ı diğer "sakıncalı amiral", Nusret Güner'e sordum.
"Uluslararası tatbikatlarda ve 2 yılı Napoli'de Deniz Komutan Yardımcısı olarak olmak üzere 5 yıl çalıştığım NATO'da bizzat gördüğüm, Türk Deniz Kuvvetleri'nin, benim de şahit olduğum son 40 yılı içindeki gayretlerinin sonucu olan, başta Komuta Kontrol Sistemi GENESİS ve Millî Gemi MİLGEM Projeleri ile çok üst düzey seviyeye ulaştığı ve nükleer güç hariç belki de dünyanın ilk 10 donanması arasına girmiş olduğuydu. Deniz Kuvvetleri, hiçbir ön ikaz olmadan yüzde 80 gemi+personel ile harbe girebilecek hazırlık durumunu korumuştu. Ben hep onlarla gurur duyan komutanları olarak, donanmamızı büyük bir özveriyle bu seviyeye getiren bu insanlara ne yapmalı ki haklarını ödeyebilelim diye düşünürken, albay ve amirallerimin yüzde 80'i tasfiye edildi; hem de aşağılamaya çalışılarak!
Donanmanın Gücü = Materyal+Personel+Eğitim'dir.
Gemi Komutanının 20, Amiralin 30 yılda yetiştirilebildiğini düşünürseniz kaybımız ortaya çıkıyor. Türk Deniz Kuvvetleri 30-40 yıl geriye gitti..." dedi.
***
Soru basit:
MİLGEM'e geç de olsa sahip çıkmak iyi güzel de bu "janjanlı" haberlerle oluşturulmaya çalışılan toplumsal algı bu açığı kapatmaya yeter mi?
Ha bir de...
En önemlisi...
Madem "kumpas"tan sonra bir Zümrüdüanka destanı yazdırmaya çalışıyorsunuz bu tür psikolojik operasyonlarla hafızamıza -ki ihtiyacımız da var aslında- "TCG İstanbul" da ne Allah aşkına!
Madem bu "yeniden millîleşme" gayreti, hiç değilse, millîleştiği için sivil darbeye maruz kalan Türk Donanması'nın, bu darbe esnasında verdiği "şehitleri"nden birinin, Murat Özenalp'in, Ali Tatar'ın yahut Cem Aziz Çakmak'ın ismi konulamaz mıydı bu fırkateyne?