Bardak neden taşıyor?

Adaletten saptığınız zaman belâyı ve gazabı bekleyeceksiniz!.. Yokluğu bile adaletle paylaştırdığınızda insanlar katlanır da, varlığı ‘kendinizden olan’a akıtmaya başladınızsa ‘cinnete randevu’ vermişsiniz demektir...
Kamuya işe alımlarda ‘mülâkat’ın neden yapıldığını hakkıyla izah edebilecek namuslu bir siyasetçi var mı ‘egemenler’ içinde? Devletin birinci derecede güvenliğiyle ilgili kurumlara eleman alınırken mülâkat yapılması anlaşılabilir de, ilgi alanına göre diğer kurumlara ziraat mühendisi, uzman yardımcısı, muhabir, elektrikçi, muhasebeci vs. fark etmez, eleman alınırken neyin mülâkatı yapılıyor? Yazılı sınavlarda insanlar bilgilerine göre sıralanıyor, peki mülâkatlarda neye göre sıralanıyor?
Okumuş yazmış dağ gibi gençleri, beş para etmez kasaba politikacılarının önünde takla atmaya zorlayan sistemdir bu!.. Taklayı sadece kendisi atmayacak, mümkünse ailesi de atacak ki kartlar yazdırılacak ya da Ankara’daki büyükler aratılacak ve referans istenecek... Kara cahiller ve göbeğini koltuğa yayanlar karşısında sadakât ispatlanıp, ‘torpil listesi’ne dahil olabilmek için himmet arz edilecek...
Tiyatro sahnesi gibi sözlü sınav yapılacak... Aslında bir kişiyi bile işe alma yetkisi olmayan zavallı ‘figüran jüri’nin ilgili-ilgisiz soruları karşısında bir ümitle terlenilecek... Ne soruların, ne cevapların önemi olacak!.. Çünkü sonunda formalite tamamlanırken, bakanlık kulisinde çoktan belirlenmiş ‘kazanacaklar’ listesi, ‘sınavı kazananlar’ olarak ilan edilecek!..
Adaletsizlik çarkı böyle işliyor... İşledikçe de ‘mutsuz ve isyankâr’ yığınlara yenileri ekleniyor... Kırgın, küskün ve öfkeli insanların sayısı artıyor... Bir sistemin içinden adaleti çekip aldığınızda, duble yollarınızın, köprülerinizin, barajlarınızın, en yükseğe yapmayı planladığınız camilerinizin hiçbir anlamı kalmıyor... Başınızın üzerinde adaleti taşımadığınız sürece camiyi Everest’in üzerine kondursanız ne yazar?
Devlete eleman alımlarında ‘merkezî sistem’e geçilmesi ve adil şartlarda yapıldıktan sonra KPSS doğru bir sistemdi... Eski sistem, işe girmek isteyenlerin parti kapılarında bekleştiği, kendini yetiştirmiş insanlarımızın çapsız politikacılara mahkûm olduğu, sıklıkla da dolandırıldığı bir modeldi... Eski sistem, kayırmayı, rüşveti, siyasî baskıyı kurumsallaştırmış, kokuşmuş bir düzen ortaya çıkmıştı... ‘Doğru’ dediğimiz yeni sistemi ise ‘mülakât’ kokuşturdu... Kurumlara göre taban puanla oynamalar, kazanacak kişilere özel şartlar hazırlamalar, havada uçuşan referans mektupları ve bakanlıklarda son şeklini alan listeler... Bu süreci herkes biliyor, kazananlar da, kaybedenler de...
Herhangi bir bakan veya müsteşar, ilgili kuruma ‘kazanacaklar listesi’ gönderirken, aynı zamanda yazılı sınavı başarıyla geçmiş diğerleri için ‘Şunlar da kaybedecekler’ demiş olduğunu ve hangi ‘kul hakkı’na girdiğini nasıl fark etmez? Hadi kul hakkı umurunda değil, bu uygulamaların toplumu nasıl gerdiğini nasıl göremez? Şayet toplumda ‘başkaları’ için hayat alanı sürekli daraltılır, kendilerinden olmayanlar için ‘güneşi paylaşmak’ ve ‘havayı solumak’tan başka ‘eşitlik’ bırakılmayacakmış gibi bir psikoloji günden güne serpilirse ‘sosyal barış’ nasıl ayakta tutulabilir?
Bugün Türkiye’de kamunun işe alımlarında ‘sözlü sınav’ demek, partizan kayırmacılığın kitabına uydurulması demektir... Eh parayı kendi adamına, işi kendi adamına, terfi ve tayini kendi adamına göre yaparsan, yani tekelleşmeyi yönetim tarzının en baskın rengi hâline getirirsen huzuru nasıl sağlayacaksın?
Bu kapalı devre çalışan ve kamu imkânlarını sürekli kendi içinde paslaşan ‘kast’ sistemi, bu varoşlardan aldığı gücü baş döndürücü bir hız ve maharetle ‘muhafazakâr burjuva’ya tahvil eden anlayış kendini gözden geçirmezse, gerçekten sonu kötü...
Bardak sürekli taşıyor!.. “Adaletten saptığınızda belâyı ve gazabı bekleyeceksiniz” derken kastettiğim bu...
...........
NOT: Servet Avcı’nın dünkü köşesinde sehven bir önceki yazısı yayımlanmıştır. Bu yanlışlıktan ötürü okuyucularımızdan ve yazarımızdan özür dileriz.

Yazarın Diğer Yazıları