Balyozla pire kovalamak
Can Ataklı, keskin kalemiyle, yazmış: “Yeter artık, şehit haberi almayalım... Herkese soruyorum: Sizin yüreğiniz acımıyor mu? Sizin vicdanınız sızlamıyor mu? Olanları sizin aklınız alıyor mu? Artık neredeyse saat başı Güneydoğu’dan ya da yurdun herhangi bir yerinden “şehit haberi almak” sıradan olay haline geldi.”
Haklı; sadece her şehit haberinde değil “Ergenekon Kapsamında” insanlarımız tutuklandıkça da benim canımdan da canlar kopuyor ve bu gidişle benim de canım, öyle çıkacak.
Eger, bu orantısız savaşta, ordumuzun nihai zaferini, PKK Eşkıyasının tamamıyla yok edildiğini görmeden ölürsem, “ben mahzun... Vatan mahzun”!
Haşarat, pireler, hamam böcekleri, tahtakuruları, sivrisinekler; PKK- KCK ve taşeronları, ekseriya, gecenin karanlığında, zehirli iğneleriyle sokuyor, vurup, Mehmetçikleri öldürüyor, sonra da Kuzey Irak’taki kovuklarına kaçıyorlar. TSK bu haşaratı balyozla ezmeye çalışıyor. Balyoz güçlü ama ne var ki, arada orantı yok... Son günlerde komandolarımız sıcak takip diye Kuzey Irak’a, iki üç kilometre girdi. Dört PKK’lı öldürülmüş! Akla ister istemez bu netice alınan riske ve de masrafa değer miydi sorusu geliyor. Fakat bence, bu operasyon, bir başlangıç, keşif harekâtı ve uyarı olmalı!
Kuzey Irak, artık adıyla sanıyla, resmen, tanıdığımız “Kürdistan” devleti... Böyle, peşmergeleri PKK’lı, PKK’lıları peşmerge bir devletten yardım istemek gülünç değil mi? Eğer “Kürdistan” devlet olmuşsa ve amacı da, Türk topraklarını bölüp “Büyük Kürdistan” hayâlini gerçekleştirmekse -ki muhakkak öyledir - yapılması gereken, bu “devletin” başından yardım istemek değil, kesin uyarı vermektir ve gereği yapılmazsa, “pire takibini” bırakıp o “devlete” savaş ilan etmektir. Aşırı mı kaçıyorum? Savaş tahrikçiliği mi yapıyorum? Hayır, bağrım yanarak, gerçekleri ifade etmeye çalışıyorum!
Kısacası; bölücülerin, yandaşlarının, destekçilerinin asıl amacının topraklarımız pahasına “Büyük Kürdistan” olduğu bilindikçe, “açılım” filan, beyhude! Türk Ordusu, her gün canlar vermek yerine, haşaratı, artık adıyla Kürdistan olan Kuzey Irak’taki kovuklarında ve karargâhlarında, Kandil dağında vurmak ve tümüyle yok etmelidir; TSK’da, bu güç, bilgi, yetenek ve irade, muhakkak var... Her türlü aksine tezvirata rağmen!
Amma ipin ucu başka ellerde... O eller, haşaratı itlaf etmek için, şimdiye kadar abesle iştigal ettiler; “açılım” aldatmacası ıle işi savsakladılar ve ABD’den “istihbarat” ve icazet beklediler! ... Çözümü AB’ye uyum için, Kürtlere “ana dilde eğitim” hakları verilmesinde boşuna aradılar, hâlâ da, sözde “Barışçı Çözüm” hayalindeler. En vahimi de, artık çoktandır bildiğimiz bir “açık sır”: İktidar, eşkıya başı APO ile görüşüyor ve ondan yardım bekliyor! Ve bunların hepsinim hâsılası, en büyük fiyasko: “açılım”. Vakit kaybediyoruz, daha acısı her gün insanlarımızı kaybediyoruz.
AKP iktidarının “balyozu” kullandırmaya niyeti de yok: Hem şu sırada “eksen” kaydırırken bu konuda gerekenleri yapmaya vakti var mı? Ortam müsait mi? Hâlâ ABD’den icazet bekleniyor ama Washington’un, BOP hesaplarına uymadığı için bu icazeti vermeye zaten niyeti yoktu, şimdilerde hiç yok!... Bakın Washington, her nedense, bu konuda yapılması kararlaştırılmış Güvenlik toplantısını manidar bir şekilde ertelemiş... Zaman müsait değil! “Ekseni” kaymakta olan bir Türkiye’ye hem de kendi çıkarlarına dokunacak “icazeti” neden versin?
Terörle mücadele çok güçtür çok boyutludur ama asıl boyutları sanıldığı gibi Kürtlere “hakları ve adları” verilerek ve hatta yatırımlarla, “Büyük Kürdistan’ın” alt yapısının oluşmasına yardım etmek değil, askeri çözümdür!
Ancak şu bağlamda Ordunun elli kolu bağlanmışken, Ordu sağdan soldan yıpratılırken, alternatif Ordu kurmak girişimleri varken, hele “Haşarat” kendisiyle mücadele etmiş komutan ve askerlerin “Ergenekon kapsamında”, içerde olmalarından, cesaret almaz mı? TBMM’deki “vekillerinin” pervasızca meydan okumaları, onların maneviyatını yükseltmez mi?
Acıdır söylemesi; Hükümetin bu konudaki tavrının faturası maalesef TSK’ya, komutanlarına çıkarılıyor ve milletin ordusuna güveni gittikçe azalıyor! Geriye dönülemeyecek noktaya yaklaştık!
Şimdi de Kamu Güvenliğe Müsteşarlığı kuruldu... Maksat terörle mücadelede “koordinasyon”, ama asıl amaç bu konuda da “eksen kaydırmak” terörle mücadeleyi, Genelkurmaydan başka yerlere taşımak.
Müsteşarlığın başına getirilen İstanbul eski Valisi Muammer Güler başarılı bir bürokrat... Ama acıdır söylemesi, bu nankör görevde harcanacak’... Çünkü anlaşılıyor ki Sayın Güler de bu sorunun özünü pek anlamış değil. Teferruatla meşgul olacak! Sayın Güler her şeyden önce bu sorunun özü olan “Büyük Kürdistan” realitesini bilmeli, anlamalı. Bunun içim kendilerine “Bölücülüğün Uzun Tarihi” kitabımı gönderdim, Teferruatla ugraşmaktan zaman bulur da okursa!