Baklalar ağızlardan çıkıyor!
“Kürt sorunu” , “operasyon” vesilesiyle, “baştan sona” düşünülürken devlet katında “baklalar ağızdan çıkarılıyor.” T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Talabani de gelebilir, biz de gidebiliriz” dedi. Talabani “Davet edilirsem gelirim” demişti; PKK’lıları teslim etmesi istenince, “Türklere bir Kürt kedisi vermem” diyen, Irak parçalanınca Barzani’nin Kuzey Irak bölgesiyle birleşip, “Büyük Kürdistan” olacak “devletin” müstakbel Başkanı Talabani ve sonra da aynı mantıkla, peşmerge başı, Barzani de Ankara’ya davet edilirler ve koşa koşa gelirler; “kırmızı çizgilerimizden” artık ne kalmışsa, onları çiğneyerek kırmızı halılarla karşılanırlar! Bu da, herhalde AKP iktidarının “diplomatik zaferi” sayılır, ama gerçekte T.C.’nin teslimiyeti, yenilgisi olur. Önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer de zaten bu “mantıkla” , Talabani’yi davet etmemekle, onurlu bir kararlılık göstermişti! Ne çare ki şimdi devlet, “devlet” adamlığını “ticaret” , “diplomasiyi” , “at pazarlığı” sayanların elinde!
Tatbikat-mutabakat
Bu sözler, bu gelişmeler aslında ABD ile “olmayan” mutabakatın, “gerçekteki tatbikatı” cümlesinden; “Devamı, yarın ekranlarda!” Bunları, “demokratik çözüm” uğruna, PKK’yı TBMM’ye getiren DTP’lilerin, son “meydan okumalarıyla” birlikte düşünün!
Ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD ile gizli bir mutabakat olduğu iddialarına karşı; “Bu değerlendirmeler hiç şık değil, çok çirkin, çok alçakça... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bir şeyler vermek karşılığı böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir” diyor. Her halde de, öyle olması gerekir!
Oyun içinde oyun
İktidar ince bir oyun oynamakta; oyunun adı “Bir adım daha ileride olmak” ... Bir zamanlar Dale Carnegie diye bir yazar vardı; İnsan ilişkileri konusundaki, ilk defa 1937’de yayınlanan kitabı, yıllarca milyonlarca “yok” sattı, galiba iş idaresi kurslarında hâlâ kullanılıyor. Kitabın adı ve konusu “İnsanlar nasıl kazanılır ve düşmanlar nasıl etkilenir?” Gül ve Erdoğan şimdi düşmanları güya etkilemeye, kazanmaya çalışırlarken; insanları, askerleri kazanmaya, orduyla aynı safta görünmeye çalışıyorlar... Yakın zamana kadar, karşı çıktıkları “operasyondan” dolayı TSK’yı övmeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt Paşa’dan sitayişle söz etmeleri, “Carnegie metodu!”. Böylelikle, orduyu pasifisize edeceklerine, onlara karşı söz bırakmayacaklarına, hatta “kazanacaklarına” inanıyorlar! Öyle ya, sizi göklere çıkartan bir kişi, ne kadar hatalı olursa olsun ona karşı çıkmakta güçlük çekersiniz! Ben, gene de Komutanların bu oyuna gelebileceklerine inanmıyorum!
Ve ezeli sorun
Ve “Kürt sorununu” baştan sonuna kadar düşünürken, farkında mısınız ki, “Kürtlerin hakları” savunulur ve kendi hatalarımız dile getirilirken devletin, milletimizin “hakları” , geçmişte Kürtlere, Türklüğü “benimsetmek” için kullanılmış doğru yöntemler unutturulmakta! “Güçlü” iken, “suçlu” olduk! Kısacası, geçmiş böyle irdelenirken, bugünün gerçekleri ve ileride olabilecekler, kasıtlı olarak göz ardı edilmekte!
Türklerin hakları yok, ama Kürtlerin hakları var. Onları etkileyelim ve güya “kazanalım” derken, kendi “geleceğimizi” kaybetmekteyiz!
Bir hatırlatma
Dostum, kardeşim, Cüneyt Koryürek hatırlattı; Bir zamanların ileri gelen gazetelerinden Yeni İstanbul’un, 26 Eylül 1966 tarihli sayısında, bütün birinci sayfayı dolduran, “manşet” haber: Molla Mustafa Barzani (Şimdiki Mesut Barzani’nin babası), İsviçre Televizyonuna “İkinci Hedefimiz Türkiye” demiş ve Güneydoğumuzu içeren “Büyük Kürdistan haritasını” göstermiş. Habere göre, Avrupa’da bu harita dağıtılıyor ve Kürtçü propagandalar artıyor! Evet, 41 yıl önce öyle ve şimdi de “böyle” . Molla öldü ama oğlu aynı yolda... Ve şimdi bunları Ankara’da ağırlayacağız... Onlar, hiç değişmediler. Ama acaba biz, neden ve nasıl bu kadar değiştik?