"Bakalım Külliye ne yapacak?"

"Bakalım Külliye ne yapacak?"

Gazeteci Fehmi Koru, kişisel internet sitesinde bugün kaleme aldığı yazısında, halkın iktidara karşı bir bezginlik hissettiğini belirtirken, AKP'de bütün gözlerin Külliye’ye çevrilmiş durumda olduğunu ifade etti.

Gazeteci ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski danışmanı Fehmi Koru, kişisel internet sitesinde kaleme aldığı bugünkü yazısında, halkta AKP iktidarına karşı bir bezginlik hissedildiğini belirterek, "O hissin en çarpıcı sonucu, Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı seçildiği 1994 yılından başlayarak hep aynı çizgideki siyasiler tarafından yönetilmesine alıştığımız İstanbul’un, ilk seçimde 13 bin, tekrarlanan seçimde ise 800 binden fazla oy farkıyla, muhalefet cephesinin desteklediği adayın yönetimine geçmesidir." dedi.

Koru, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın başlattığı partileşme hareketleri ile ilgili de, AKP'nin yol ayrımında olduğunu işaret ederek, "gözler tıkanıklığı ortadan kaldıracak tedbirleri alacağı beklentisiyle Külliye’ye çevrili" dedi.

Fehmi Koru'nun yazısının ilgili bölümü şöyle:

Halkta bir bezginlik hissediliyor.

O hissin en çarpıcı sonucu, Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı seçildiği 1994 yılından başlayarak hep aynı çizgideki siyasiler tarafından yönetilmesine alıştığımız İstanbul’un, ilk seçimde 13 bin, tekrarlanan seçimde ise 800 binden fazla oy farkıyla, muhalefet cephesinin desteklediği adayın yönetimine geçmesidir.

Sadece İstanbul da değil; başkent Ankara’nın da aralarında bulunduğu ülkenin altı büyük ilinin belediye başkanlıklarını muhalefete kaybetti AK Parti…

Kendisi için daha hazini, AK Parti’nin oy deposu olarak bilinen İç Anadolu’daki önemli kentlerde de stratejik ortağı MHP’nin adaylarının belediye başkanı olarak seçilmesidir.

Muhalefet cephesinin önemli merkezleri kazandığı yetmezmiş gibi, ortağı da hep elinde tuttuğu garanti belediye başkanlıklarını AK Parti’nin elinden aldı. 

En önemli özelliklerinden birini daha bu süreçte kaybetti AK Parti: Siyasi tasfiyelerini sessiz sedasız gerçekleştirmeye alışmış ve ‘trenden indirdiği’ eski yol arkadaşlarının bu durumu sürekli sineye çektiği görülmüşken, ilk defa bu sebeple hesaba çekilmeye başladı.

Ahmet Davutoğlu’nun parti içerisinde kalarak yayımladığı 15 sayfalık manifesto AK Parti’nin kuruluş felsefesinden uzaklaştığını sorgulayan bir metin olarak değer taşıyor. AK Parti iktidarı boyunca en uzun süreyle önemli konumlarda bulunmuş ve hep başarılı uygulamalara imza atmış Ali Babacan’ın partiden istifası ve birbiri ardına yayımladığı açıklamalar da muhalif çizginin partileşmeye karar verdiğinin ilanıdır. Davutoğlu’ndan farklı olarak Babacan her geçen gün genişlediği haberi alınan bir kadro hareketi başlatmış bulunuyor.  

“Reise ölümüne bağlıyım” sözünün sahibi bir AK Partili de, “AK Parti ömrünü doldurdu; yenilenmiş bir AK Parti’ye değil yeni bir AK Parti’ye acilen ihtiyaç var” görüşüyle kamuoyu önüne çıkabildi.

Kutlama etkinliklerinin eskisi kadar canlı ve heyecanlı olmaması için bu kadar sebep yeterli.

Birkaç eksi ve bir artı

Ancak bir de uygulanmakta olan politikaların hemen her alanda iktidarı sıkıştıran bir hal almasını da bu tabloya eklememiz gerekiyor. Ekonomide yaşanan sorunlar yapay yöntemlerle sumenaltı edilmeye çalışıldığı için alttan alta daha da büyüme ihtimalini içinde barındırıyor. Dış politikada izlenilen hamasete dayalı tavırlar sonunda yakın ve uzak komşularla ilişkileri zayıflatıp kopma noktasına getirdiği gibi, hiç istenmemesi gereken sonuçlar da (mesela ‘Güvenli Bölge’) doğurmaya başladı. 

Yeni dönem bu eksilerden ibaret değil elbette. AK Parti kayıplar yaşadığı aynı süre içerisinde kendisine “Biz de iktidarın ortağıyız” diye övünen Vatan Partisi ve Doğu Perinçek gibi yeni dostlar kazandı. Vaktiyle ölümüne kendisine karşı çıkmış, kapatılmasını talep etmiş bazı isimlerin gönlünü ‘tamamen duygusal’ yöntemlerle çelebildiğini de söyleyebiliriz.  

Hiç değilse buna sevinebilirdi AK Partililer, ama bu ‘olumlu’ gelişmenin kapağını açmaya da nedense yanaşmıyorlar.

Bütün gözler Külliye’ye çevrilmiş durumda; AK Parti’nin her düzeydeki yönetiminde yer alanlar, karşı karşıya kaldıkları bu durumu tersine çevirmeyi, oradan çıkacak kararlardan bekliyorlar.

Galiba bizlerin de gözlerimizi oradan ayırmamamız gerekiyor. Bakalım olanı olmamış hale getirme yönünde ne gibi tedbirler alınacak?