Bak, teneke bağlarlar kuyruğuna!

Birkaç cümle önce “PKK’yı bölgede üst otorite haline getirdiğini” itiraf ettiği “çözüm süreci”yle ilgili olarak bir kronik/genetik yandaşın hâlâ şunu yazabildiğini görünce geriye sardım biraz filmi;

“Biz çözüm sürecini milli bir proje olarak yürüttük. Sabote edilen Oslo sürecinde İngilizlerden dersimizi aldığımız için, PKK’dan gelen ABD’nin üçüncü göz tekliflerine kuşkuyla yaklaştık...”

* * *

CHP’li Haluk Koç, “Oslo görüşmeleri İngiltere hakemliğinde yapıldı mutabakat metni de İngiliz devlet arşivinde” dedi.

AKP cenahı “görüşen şerefsizdir” iddiasında olduğundan önce duymazdan geldi... Sonra “AB’nin başkenti olduğundan hakem Belçika’ydı” dedi...

Kandil’deki katiller Norveç’i işaret etti:

“Görüşmeler Oslo’da olduğu için Norveç devletinin de bilgisi dahilinde diyebiliriz...”

İngiliz Büyükelçi David Reddaway yalanladı:

“Oslo görüşmeleri diye bilinen süreçte hiçbir İngiliz hükümet kurumu yer almamıştır. İngiltere’nin hakem devlet olduğu iddiası yanlıştır.”

İhanet tape tape saçılınca ortalığa “şerefsizlik” metaforunun sahibi hem terör örgütüyle pazarlık talimatını bizzat verdiğini, özel temsilcisini görevlendirdiğini kabul etti hem de pazarlığın “bir üst akıl(!)”ca denetlendiğini itiraf etti:

“... Yıllarca Kandil’e bir İngiliz gitmiştir. O da 3. göz gibi oynuyordu. Hiçbir şey yapmadığı gibi tam aksine bu süreci ağırlaştırmıştır. Aynı aktörler Oslo’da da rol almıştır. Orada da olumlu bir şey ortaya çıkmadı...”

Velhasıl Oslo’daki “üçüncü”nün kimliği Türkiye gündemini bir hayli meşgul etti.

Gözlemci/hakem devlet talepleri güncellendikçe, ara ara “yeni bir icad” mış gibi tartışılıyor olsa da bugünün meselesi değil oysa bu “üçüncü” nün manda ve himayesi!

* * *

Kullanışlı kavramsallaştırılmasıyla “Kürt Sorunu”nda -taraf mı dersiniz, göz mü, el mi, parmak mı bilemem ama- bir “üçüncü” hep vardı aslında.

En ibretlik örneği Şeyh Sait İsyanı’yla belgelendi;

Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyid Abdülkadir, İngiltere Hariciye Nezareti Umur-u Şarkiye Müdürü Mr. Templen zannederek Türk İstihbaratından Nizamettin Bey’le görüşüp yakayı ele verince anlaşıldı ki, Türk Milleti kurtuluş savaşını verirken sırtına saplanan hançeri İngilizler imal etmişti.

Aynı şekilde Dersim İsyanı’nda da bugün devrimci, mazlum bir halk kahramanı olarak pazarlanan hain Seyit Rıza’nın “Sayın ekselansları, hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum” diye diz çöktüğü kişi İngiltere Dışişleri Bakanı’ndan başkası değildi

Mesela İdris-i Bitlisi’nin emrindeki Kürt Beyleri, İngiliz işbirlikçisi Şerif Hüseyin’le ittifak yaptığında...

Mesela Kürt Teavün ve Terakki, Kürt Teali gibi mili mücadeleye “zararlı cemiyetler” İngiltere himayesinde kurulduğunda...

Mesela resmi İngiliz Muhipleri, gayrı resmi İngiliz muhibi olan AKP’nin de feyiz kaynaklarından Mustafa Sabri’nin üyesi olduğu Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile “özerk Kürdistan” için anlaştıklarında...

Mesela İngiliz işgal komiseri ile Damat Ferit, Mustafa Kemal’e karşı Kürtleri kullanma pazarlıkları yaparken...

Mesela Osmanlı her valiye bir İngiliz danışman atamak isteyen sadrazamlar eliyle parçalanırken...

Mesela 1983’te, Financial Times “Büyük Kürdistan” haritasını yayınladığında...

Mesela Leyla Zana Lordlar Kamarası’nda ağırlandığında...

Veya Wilson özerk bir Kürt devletinin önünü açan prensiplerini sıraladığında...

Hep bir “üçüncü” vardı “sürecin” tam ortasında...

Her şeyi Bekaa’ya, Kandil’e teröristlere yollanan silahları, yardım malzemelerini, Öcalan’ın teslimini filan hepsini geç “Kürt Sorunu”nun isim babası zaten CIA...

Dolayısıyla şimdi kalkıp da, yol haritasının Atlantik Konseyi’nde yazıldığını sağır sultan bile duymuşken “çözüm süreci milli bir projeydi” dersen sadece acı acı gülerler adama...

Bir de bunu, 13 yıl sonra terör örgütüne terör örgütü muamelesi yapabilme kabiliyetini bile ABD’ye İncirlik tavizini verdikten sonra yazarsan, hiç acımazlar, teneke bile bağlarlar kuyruğuna!

Yazarın Diğer Yazıları