Bahtı kara Ankara
Güzel günlerin şarkısı; “Ankara Ankara, seni görmek ister her bahtı kara”... Bu sadece bir “şarkı” değildi. “Bahtı karalar”, Ankara’dan umut beklerlerdi... Umut alırlardı!
Bir film vardı; “Ankara Türkiye’nin Kalbidir” adlı. “Onuncu yıl” Ankara’sının çağdaş manzaralarını, Cumhuriyetin kazanımlarını gösteriyordu... Ve hakikaten de Ankara, genç Türkiye’nin genç kalbiydi... Heyecanla atıyordu.
Bugün bu “kalp” yorgun olmaktan da öte, ağır şekilde rahatsız... Muazzez Tahsin’in(Berkand) romanında olduğu gibi. “Bu kalp duracak” diye endişeler içindeyiz!
“Anjiyoya” gerek yok, hastalık teşhis edilmiş, hastalıklı damarlar, dağlarda, kent meydanlarında ve Türkiye’nin “Kalbi” Ankara’da! “Otopsiye” gerek kalmayacak. Ankara’nın, Türkiye’nin “Kalbi” hasta!
O, eski yıllarda Türkiye’de umudun kaynağı “Çankaya” idi... Ya şimdi?
Neler oluyor?
Bir gazete “Ankara’da neler oluyor” diye anket yapmış. Yazarlar “2010’da neler olacak?” diye soruyorlar... “Neler olacağı” olanlardan besbelli. “Bahtı karalar”, artık bugünkü Ankara’yı görmek bile istemiyorlar, çünkü Ankara’nın kendi “bahtı” geleceği kapkara!
Şu son yılda, hatta bir kaç ay, birkaç günde Ankara’da olanlara bakın, kalbin anjiyosunu görünce hastanın geleceğinden endişe etmemek mümkün mü?
Ankara’nın kalbini en iyi ve dürüstçe okuyanlardan Fikret Bila “anjiyoyu” çekmiş; “TSK’nın yıpratılmasında ABD, Irak ve Kürt boyutu da var” diyor “Konjonktürün yarattığı ortamdan farklı hedefleri olan güç merkezleri TSK’ya yüklenerek sonuç almaya çalışıyorlar. TSK itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor” diye ilave ediyor... Ankara, Türkiye’nin kalbi ise, Türk Ordusu da, o kalbi besleyen güç!
Türkçe’de, lügatimizde “Ar”, “Arsız” ve “Arlanmaz” gibi kelimeler vardır... “Adamın ar-u hayâ perdesi yıkıldı” yani “utanması kalmadı” derlerdi... Benzetmek gibi olmasın ama her nedense, çağrışımlar yapıyor şu sırada!
Paranoya
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç da, malum ferasetiyle, teşhisi koymuş “paranoya” ... Hem de “Genelkurmayın paranoyası”!
Sayın Bülent Arınç da şahsına karşı “sözde” suikast iddiaları üzerine gündemin başına oturdu... Bu yıl da hep sahnede olacağa benzer! Biraz fazla, yerli yersiz konuşarak, istediği de buydu, şimdi bulunmaz fırsat yakaladı. Bazılarına göre de, “fırsatı” yarattı... Artık hiç elinden bırakır mı? Dilini tutamıyor... Tutamadıkça da, gerçek kimliğini, emellerini ortaya koyuyor... Suikast iddiası üzerine “Arı kovanına çomak soktuk” demişti... Düşünüyorum; acaba Sayın Başbakan Yardımcısı, TSK’ya karşı operasyonlarda manivela olarak mı kullanılıyor diye... Yoksa Arınç bizatihi kendisi, bu olayı önlenemez yükselişinin, “manivelası” mı, yapıyor diye! Konuştukça bu daha fazla belli oluyor... Son olarak söyledikleri hep cinaslı, imalı ve “çatal dilli” konuşmalarının yeni bir örneği!
Neler oluyor, neler olacak?
Kısacası 2009 yılında ne Ankara ne de Türkiye’de, hiç de “iyi şeyler” olmadı. Böyle giderse de hiç “iyi şeyler” olmayacak, aksine hasta daha ağırlaşacak.
Ne demişler: “Operasyon başarılı oldu ama maalesef hastayı kaybettik” ...
Fazla mı karamsarım? Bana lütfen AB’nin nurlu yollarından başka umutlar verin(!) Yeni bir şeyler söyleyin. Mesela; “Türk milleti o kadar güçlüdür ki içeriden ve dışarıdan yıkamazlar” gibi. İhtiyacım var, nefes almaya ihtiyacım var!...