MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin teröristbaşı Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyla Suriye’deki gelişmelerin doğrudan bağlantılı olduğu yönünde bir süredir Ankara kulislerinde yapılan değerlendirmeler, Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon’un açıklamasıyla yeni bir boyut kazandı.
T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını cevaplandıran Ömer Önhon, “Şu bir gerçek ki bu iki ülkede olan bitenler bir şekilde birbirini etkileyecek. Yani bunlar bana göre bir bütünün parçası. Hem Türkiye'de hem Suriye'de yeni anayasa hazırlanıyor. Bu yeni anayasanın temel olgularından biri de Kürt asıllı vatandaşlar. Yani orada bir şey olduğu takdirde, buradaki insanlar emsal olarak gösterebilir mi acaba? Belki bir noktada insanlar, ‘Orada bu kabul edildi, burada niye kabul edilmiyor?’ gibi sorular soracak. Yani ‘Biz burada bunu yaparız, orada öyle olmalı’ diye bakıldığını görüyorum” dedi.
“İKİ ÜLKEDE OLAN BİTENLER BİR ŞEKİLDE BİRBİRİNİ ETKİLEYECEK”
Önhon, gazeteci Cansu Çamlıbel’in sorusu üzerine “Benim zamanımda YPG, PKK idi” hatırlatmasını yaparak şunları söyledi:
Bence şu anda önümüzde birkaç alternatif var. Hala her şey de olabilir. Bugün bizim için iyi olan tabii Suriye'nin bütünlüğünü koruyarak istikrar ve güvenliğe sahip olmasıdır. Fakat bunun için nasıl doldurulacak? Birtakım insanlar diyorlar ki; “Buna varmanın yolu merkezi hükümetten uzaklaşıp Suriye’yi adem-i merkeziyetçi bir yapıya döndürmektir.” Başkaları da diyor ki; “Hayır, bu böyle olursa ileride ülke bölünür. Merkezi hükümeti güçlü tutalım ama yerel yönetimlere de belli yetkiler verelim.” Bunların hangisi doğru olur, şimdiden söylemek mümkün değil. Herkesin farklı fikirleri olabilir. Ama Türkiye'deki PKK ile YPG’yi ayırmak, Türkiye'deki süreç ile oradaki süreci ayırmak, Türkiye'deki anayasa hazırlıkları ile oradaki anayasa hazırlıklarını ayırmak, bunların birbiriyle ilgisi yokmuş gibi davranmak bana göre çok gerçekçi değil. Çünkü şu bir gerçek ki bu iki ülkede olan bitenler bir şekilde birbirini etkileyecek. Yani bunlar bana göre bir bütünün parçası. Yani “Biz burada bunu yaparız, orada öyle olmalı” diye bakıldığını görüyorum. Ama bunun sahada uygulanabilirliği ne kadardır ben bilemiyorum doğrusu. Çünkü orada koskoca bir yapı haline gelmiş durumda YPG.
“ADEM-İ MERKEZİYETÇİ BİR İDARİ YAPIYA GİDECEKLERMİŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR”
“Türkiye'de PKK bitti” diyoruz, değil mi? Nereye gitti bunlar? Evlerine mi döndüler ya da hepsi hapse mi atıldı ya da hepsi öldürüldü mü? Benim bildiğim bunların birçoğu Suriye'ye gitti. Dolayısıyla da PKK hakikaten bitti mi? Yoksa PKK böyle kitleler halinde, duruma göre oradan oraya göç ederek, göçtüğü yerlerde yerleşip orada mı oluşumlar vücuda getiriyor? Mesela buradan DEM Parti heyeti Barzani'ye gidip görüşüyor, Barzani sonra Mazlum Abdi ile görüşüyor. Bütün bunlar bu konunun bir bütün olduğu izlenimi veriyor bana doğrusu. Yoksa niye gidip birbirleriyle konuşsunlar? Niye başkalarını da dahil etsinler kendi işlerine? HTŞ-SDG mutabakatına dönersek…sekiz madde içinde Kürtlerin ‘federasyon’ talep ettiğine dönük herhangi bir ibare yok. Ancak öte yandan Suriye’nin bizim anladığımız klasik anlamda merkeziyetçi bir devlet olmayabileceğine dönük işaretler var. Siz de biraz önce değindiniz, adem-i merkeziyetçi bir idari yapıya gideceklermiş gibi gözüküyor.
“BU YENİ ANAYASANIN TEMEL OLGULARINDAN BİRİ DE KÜRT ASILLI VATANDAŞLAR”
Suriyeliler bir araya gelip kendi içlerinde karar verecekler. Belki diyecekler ki; “Toprak bütünlüğü içinde böyle gevşek yapılar oluşturalım, otonom yönetimler kuralım ama ülke bütün kalsın.” Şimdi eğer onlar bunu kabul ederse, buna dışarıdan kimsenin “Öyle yap veya yapma” deme hakkı ve yetkisi var mı? Çok emin değilim. Bir de tabii işin şu boyutu var; Suriye'de işler daha gürültülü işliyor. Suriye'de bir karar alındığı takdirde o idari yapının ne olacağı kadar Türkiye’yi nasıl etkileyeceğine de bakmak lazım. Çünkü hem Türkiye'de hem Suriye'de yeni anayasa hazırlanıyor. Bu yeni anayasanın temel olgularından biri de Kürt asıllı vatandaşlar. Yani orada bir şey olduğu takdirde, buradaki insanlar emsal olarak gösterebilir mi acaba? Belki bir noktada insanlar, “Orada bu kabul edildi, burada niye kabul edilmiyor?” gibi sorular soracak. Ben bu açıdan iki ülkeye ayna benzetmesi yapıyorum. İki tarafın birbirine yansıması çok fazla. Bir de tabii başka unsurlar var. Üçüncü ülkelerin dahlini, Amerikalıların dışında mesela İsrail'in sahneye bu şekilde giriş yapmasını da bence çok önemli bir gelişme olarak görmemiz lazım.
Öte yandan, Türkiye'nin Dışişleri ile Savunma Bakanları ve MİT Başkanı Şam’a gidip el-Şara’yla görüştüler. Sonra yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki, Şara ile Abdi’nin imzaladığı anlaşma hakkında onların da akıllarına takılan bazı hususlar olmuş ve bu hususları Şara’yla yaptıkları görüşmede ele almışlar. Tam olarak neleri sormuşlar, ne cevap almışlar onu bilemiyoruz tabi.
NE OLMUŞTU?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM grubuyla selamlaşması ile başlayan açılın süreci, bebek katili Öcalan'ı meclise davet edilerek 'Silahları bırakın, terörü lağvedin' çağrısı ile ilerlemişti. Bahçeli'nin verdiği destek ile DEM heyeti, teröristbaşı ile İmralı'da 3 defa görüşmüştü. Son olarak Bahçeli'nin merakla beklediği çağrı teröristbaşından gelmişti. Terör örgütü PKK ise teröristbaşının çağrısına şartlı olarak lağvedeceklerini açıklamıştı.
Bahçeli ise terör örgütünün fesih işlemleri için flaş bir açıklamada bulunurak, "Bizim tasavvur ve teklifimiz Hıdırellez'in arifesinde, mesela 4 Mayıs 2025 Pazar günü Muş'un Malazgirt ilçesinde DEM Partili belediye başkanının destek, katkı ve yardımıyla PKK'nın kongresini toplayarak fesih tartışmalarına son noktayı koyması ve bu işi bitirmesidir" dedi.