Bağımlı ikili: İsrail ve ABD
İsrail’in Hamas’a karşı Gazze’de 07 Ekim 2023 sonrası başlattığı operasyon, daha doğrusu katliam, devam etmektedir. Bugüne kadar 14.000 kadarı çocuk ve kadın olmak üzere 30.000 Filistinli hayatını kaybetti, 70.000 civarında da yaralı var.
Bu katliamın durdurulması için başta İsrail tarafında saf tutan Batı da dâhil birçok ülke, artık bu faciaya son vermek için çaba sarf ediyor. Bu hususta başat rol oynaması geren BMGK’da, bir an önce ateş kes sağlanması için oturumlar düzenleniyor ve oylamalar yapılıyor. Ancak bu oylamalarda ABD’nin sürekli veto yetkisini kullanması ve İsrail’e “dur” diyememesi bu katliamın önündeki en büyük engel. ABD, geçici olan insani ateşkese dahi çeşitli bahanelerle “hayır” diyor. ABD’nin değişmez ve sadık müttefiki İngiltere de, bazen hayır diyor, duruma göre de çekimser oy kullanıyor.
ABD Başkanı ve kongre üyeleri de durumun vahametini, uluslararası kamuoyunun ve ABD halkının tepkisini dikkate alarak, İsrail’e karşı bazı yaptırımlar uygulasa da, bazen de İsrail’in takip ettiği politikayı doğru bulmadığını ifade etse de durum çok fazla değişmiyor. Hatta İsrail’in sürekli ihtiyaç duyduğu mühimmat ve malzeme desteği istekleri, Kongre onayından geçerek veya bazen de Başkan’ın “acil durum” yetkisiyle kabul edilerek, sözüm ona “istemeyerek” yerine getiriliyor.
Koşulsuz birlikteliğin sebebi karşılıklı doyumsuz çıkar
ABD, İsrail’i Orta Doğu’daki kalesi olarak görmekte ve ona koşulsuz destek vermektedir. İsrail de, bölgede tutunabilmek, varlığını devam ettirebilmek, hatta ideolojik hedeflerine ulaşabilmek için ABD’nin mutlak desteğine ihtiyaç duymaktadır. ABD’nin, Gazze savaşında, uluslararası tepkiler karşısında İsrail’in katliamlarını göz ardı etmesinin sebebi budur. Bu ilişkide kesinlikle insani faktörler dikkate alınmamakta, tarafların emperyal ve bölgesel çıkarları esas unsur olmaktadır.
ABD, sadece savaşın bölgeye yayılmamasına dikkat etmekte ve kurallar içinde yapılmasını söyleyebilmekte, bir noktada İsrail’in saldırılara devam etmesini teşvik etmektedir.
Hatta İsrail’in Suriye topraklarında, özellikle İran destekli örgütlere ve yine Lübnan’daki İran destekli Hizbullah’a karşı yaptığı saldırılara çeşitli yollardan destek vermektedir.
IŞİD bahanesi devam ediyor
ABD’nin Orta Doğu’da, özellikle Irak ve Suriye’de varlığının esas sebebi IŞİD terörünü bertaraf etmekti. Bu nedenle koalisyon kurulmuş ve uzunca bir süre IŞİD’le mücadele edilmiştir. Ancak IŞİD terörü ve onun bölgedeki varlığının oldukça etkisiz hale gelmesi, ABD’nin bölgede bulunma sebebini anlamsız hâle getirmiş, hatta bu hususta Irak, kısmen de Suriye yönetimlerinden yapılan açıklamalarda IŞİD’in ülkelerinde artık bir tehlike oluşturmadığı ifade edilmiştir.
Irak başbakanı, ABD ve koalisyonunun bölgeden ayrılması gerektiğini beyan etmiş ve bu konuda Bağdat yönetimin bir komisyon kuracağını açıklamıştır.
Ancak ABD’nin amacının IŞİD’le mücadele değil, bölgede varlığını devam ettirme, çıkarlarına ulaşma ve İsrail’in varlığını sağlamlaştırma olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu amacını kamufle etmek ve kısmen de IŞİD’le mücadelede kendi yükünü azaltmak için koalisyon kurduğu anlaşılmıştır. ABD, Suriye’de aslında kendisine müzahir bir yönetim/güç olarak teşkil ettiği PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’yi IŞİD’e karşı kullanarak ona meşruiyet kazandırma peşindedir. Nitekim PYD’yi IŞİD’le mücadelede müttefiki olarak nitelemektedir.
Artık IŞİD’in tehdit oluşturmadığı ve onunla mücadeleye gerek kalmadığı, dolayısıyla ABD’nin bölgeden çekilmesi gerektiğinin konuşulduğu bir zamanda, IŞİD’in saldırılarını birden bire arttırması, hatta eylemlerini Türkiye ve İran’da da gerçekleştirmesi tesadüf değil, ABD’nin bölgede kalmaya devam etmesi için bilerek yaratılmış bir durumdur.
İsrail, ABD’nin gitmesini istemiyor
İsrail, bölgede varlığına ihtiyaç duyduğu için ABD’nin gitmesini istememekte, bu nedenle Yahudi yanlısı kongre üyelerini ve lobilerini bu konuda aktif tutmaktadır. Ayrıca hem Pentagon, hem de Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin bölge politikalarını uygulamaya ve çıkarlarını korumaya devam etmesi için, bir elinin bölgede bulunmaya devam etmesinin gerekli olduğu düşüncesindedir.
ABD ikili oynuyor
ABD bir taraftan İsrail’e olan desteğini devam ettirirken, diğer taraftan da sanki çok umurundaymış gibi, insani faktörleri göz önünde tuttuğunu göstermek için İsrail yönetimine sivil kayıpların önlenmesi telkinlerinde bulunmakta, bazen de kesin ifadeler sarf etmektedir. Ancak bu saldırılar sonucunda çoğu kadın ve çocuk olan 30.000 insan kaybını ve 70.000 yaralıyı nasıl açıklayacaktır? “Ateşkes”i, hatta geçici ateşkesi dahi veto etmesini nereye koyacağız? “Saldırın ama sivillere dikkat edin”, demenin hiçbir anlamı yoktur. Şimdi de İsrail’in yapacağını açıkladığı Refah bölgesi operasyonunun, sivilleri korumaya yönelik bir plan ortaya koymadan yapılmasını istemediklerini ifade etmeleri de aynı davranışın bir parçasıdır. “Artık operasyonları durdurun, ateşkes yapılsın” diyememektedir.
Netanyahu zor durumda. Ancak!
Netanyahu yönetimi hem iç kamuoyu tarafından, hem de ordusu tarafından artık istenmemektedir. Gösteriler, istifa sloganları, erken seçim istekleri devam etmektedir.
Esirleri kurtaramamış olması da, gösterilen tepkilerin başında gelmektedir. Bu nedenle arabuluculuk yapan ABD, Mısır ve Katar, çatışmaların 6 hafta durmasını içeren bir çalışma içindedir. Biden da, birkaç güne kadar bu konuda sonuç alınabileceğini beyan etmekte, İsrail de “lütfedip”, sırf esirler konusunda netice alabilme düşüncesiyle Ramazan boyunca saldırılara ara verebileceğini söylemektedir. Esirlerin tatmin edici düzeyde kurtarılmasını müteakip, Gazze saldırılarını devam ettirme niyetini ve iki devletli çözümü de istemediğini açıkça ifade etmekten çekinmemektedir.
Mevcut şartlar itibarıyla Netanyahu’nun yönetimi bırakması hâlinde yargılanacağını kendisi de bilmekte, bu nedenle savaşa devam ederek tehlikeyi bertaraf ettiğini ilan edip, bunun da arkasına sığınarak kendisini güvenceye almak istemektedir.
Ayrıca savaşın bölgeye yayılmasına, uzamasına, ABD ve onunla birlikte hareket edebilecek ülkeleri de bu savaşın içine çekerek kendisini kurtarmaya çalışmaktadır. Bu nedenlerle ABD’ye sıkı sıkıya sarılmış olup, onu bırakma niyeti yoktur. Aslında ABD’nin de onu.
***
Türkiye’nin, duygusal ve ideolojik düşüncelerden arındırılmış olarak, sadece kendi çıkarlarını, güvenliğini ve bekasını gözeterek; İsrail, Filistin/Gazze ve bölge politikalarını, bu gelişmeleri dikkate alarak, ihtiyaç varsa revize etmesinin, stratejilerini buna göre belirlemesi ve uygulamasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca sığınmacı konusunda yaptığı hataları, Filistinlileri de kabul ederek tekrara yeltenmemesi de önem arz etmektedir.