Babalar ve evlâtlar
Bir baba için evlât demek, nefes almak demek.. yaşamak demek.. hayatın neşvesi demek.. heyecânı demek.. sebebi demek hayatın bir baba için evlât…
Gözlerinden dünyayı, hayatı görmek demek…
Kulaklarından hayatın tüm seslerini duymak demek…
Kalbinin atışlarından ömre ömür katmak demek…
Gözündeki nemden sele kapılmak demek…
Alnındaki ateşlerde yanmak demek…
Başının üzerine bir güvercinin kanadının gölgesi düşse, ürkmek demek, korkmak demek…
Zemherîde ısınmak, güneşin alnında serinlemek demek…
Gidişine “âh..” etmek, “geliyor ..”haberine can vermek ‘gelme ihtimâli’ne müjdelikler dağıtmak, gözleri yollara mıhlamak demek …
Günahın haşyetinden titrerken günaha batmak demek, olan biten tüm sevâbı onların sağ omuzlarına duayla havâle etmek demek…
Gökteki yıldızlara isimlerini vermek demek evlât…
Ceylanın gözünde, güvercinin kanadında, denizin karaya vuran her dalgasında, yağmurda, rüzgârda, tomurcuğu patlayan her çiçekte, yastığının kokusunda, dolunayın beyazlığında, şehrin ücrâlarında, şehrin caddelerinde, şehrin kendisinde sûretini görmek, sesini, duymak, adımlarının üzerine basmak demek baba için evlât.. Her şey demek aslında…
Ve bu ülkenin tüm babaları…
Gökkubbesinin altında yaşayabileceğimiz başka vatan yok!
Gökkubbesinin altında yaşayabileceğimiz başka bayrak yok!
Gökkubbesinin altında yaşayabileceğimiz başka toprak yok!
Gökkubbesinin altında yaşayabileceğimiz başka devlet yok!
Bu ülkenin tüm babaları…
Gözbebeğimizden bile esirgediğimiz evlâtlarımıza öğreteceğimiz ilk ve mukaddes değerlerimiz vatandır, topraktır, bayraktır, bağımsızlığımızdır, devlettir…
Gözbebeğimizden bile esirgediğimiz evlâtlarımıza öğreteceğimiz öncelikle bu değerlere sâdâkattir…
Devletin, toprağın, bayrağın, vatanın, bağımsızlığımızın ve hükümranlığımızın ne pahasına olursa olsun asla ve kat’a paylaşılamayacağıdır…
İffetimize olan düşkünlüğümüzün vatanın namusuna olan düşkünlüğümüzden hiçbir farkı yoktur…
Bu ülkenin tüm babaları…
Evlâtlarımızın bu değerleri örseleyecek her türlü vakıf, cemaat, tarikat, şeyh, efendi, kanaat önderi, baskı grubu adı altında yuvalanan, görünümü ne olursa olsun tüm mahfillerden uzak tutunuz…
Onlar kendilerini feshedinceye kadar, evlâtlarınızın dinî eğitimlerinde Diyânet İşleri Başkanlığı’nın kursları hâricinde hiçbir kurumdan medet ummayınız… Talebi en aza indiriniz ki, arz kendiliğinden yok olsun…
Ailenin ve değerlerinin hâricinde bir otoriteye bağlanmalarının önüne geçiniz…
Emr-i bi’l mâruf ve Nehy-i anil münker.. iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek vazifesini muhakkak evvelen ailede başlatınız…
Evlâtlarınızı mûcizelerle, kendinden menkûl ve tamamı bir simülasyondan ibâret kerâmetlerle donanmış dinî telâkkîlerden uzak tutunuz…
Biliniz ki, Peygamber, kendi aralarında tartışan iki grubun kendisinden hakemlik etmesini istediklerinde, “Şimdi sizin anlattıklarınıza göre bir karar vereceğim, lâkin yalan söyleyip bana haksızlık yaptırırsanız biliniz ki elinizde bir avuç ateşle uyanacaksınız mahşer günü” demiş ve tarafların beyanını esas almıştır, mucize ya da kerâmet göstermemiştir…
Evlâtlarınızın Allah’ın Birliği ve Râsûlün Risâleti hâricinde mutlak hakikat, vatan, toprak, bayrak ve devlet ve bunlara sadâkat hâricinde bir üst değer tanımasından korkunuz!
Bu ülkenin tüm babaları…
Evlâtlarınıza kimseyi tekfir etmemeyi, öteki’nin hayatına saygı duymayı, demokrasinin bir yönetim biçimi olduğu kadar sorunları çözme metodu olduğunu, seçimlerin siyâsî irâdeyi değiştirmenin tek ve biricik yolu olduğunu öğretiniz…
‘Devleti ele geçirme ve hatta devlette kadrolaşma’ ve benzer cümlelerini kuranlar, isminin önünde hangi sıfat bulunursa bulunsun bu devlete bir gün hainlik edeceğini, devletin ele geçirilecek değil, liyâkat ve adâlet ile hizmet edilecek, liyâkat ve adâlet ile vazife görülecek en büyük yapımız olduğunu öğretiniz…
Ve bu ülkenin tüm babaları…
Evlâtlarınızı çok seviniz ama sevdiğiniz kadar da mukayyet olunuz…