Azli vacip olanlar
Türkiye cumhuriyeti devletini gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi: meczuplar ülkesi değildir olamaz ve kesinlikle olmayacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının Siirt müftüsü Ahmet Altıok, ODA TV çalışanı meslektaşlarımız için, "katli vacip" mealinde açıklama yaptı.
Fesli Kadir yandaşı, Diyanet işleri Başkanı bu haddini de kendini de İslamiyet'i de bilmez müftüyü hala azletmedi.
Aslında hem Diyanet İşleri Başkanının hem de Siirt müftüsü Ahmet Altıok'un azli vaciptir.
Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu nutkunda şunları söyledi:
"Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur (sürekli alkışlar). Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir."
Ne yazık ki 94 yıl sonra Fesli Kadir ile şeyhler, dervişler ve müritler memleketi oluyor Türkiye Cumhuriyeti.
Atatürk ayni nutkunda, "Tarikat reisleri bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla anlayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaştıklarını elbette kabul edeceklerdir" diyor.
Bugün ülkemizde tarikatlar tekkelerini kapatmak bir yana bakanlıkları ele geçirme yarışındalar.Hatta bakanlıklar tarikatlar arasında paylaşılmış durumda.
İşte Diyanet İşleri Başkanlığının durumu ortada ki Başkanı olan o zat 9 Kasım'da yani Ata'mızı andığım 10 Kasım'dan bir gün önce Fesli Kadir denen Atatürk düşmanı, laik demokratik sosyal hukuk devleti olan cumhuriyetimizin düşmanını ziyaret ediyor.
İmam ile cemaat meselesi, Siirt müftülüğü koltuğunda oturan o zatın ODA TV'ye saldırması ile ortaya çıkıyor.
Fesli Kadir zihniyetinin devamıdır bu bozuk, illet zihniyet.
Bilinsin ki, bu ülkede on milyonlarca Mustafa Kemal'in askeri vardır ki her kim Atatürk ilke ve devrimlerine karşı faaliyette bulunur, demokratik laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmayı aklının ucundan geçirir ise dünyayı onların başına yıkar.
Türkiye Cumhuriyeti onların hayal edemeyecekleri kadar güçlüdür. Bu güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Asıl yıkılması gerekenler; cemaatlerdir, tarikatlardır, şeyhliklerdir, hoca efendilerdir, sahte imamlar, sapık zihniyetli dincilerdir.
Kutsal İslam dini tüm bu kötülükleri reddeder.
Unutmadık ki Fethullah Gülen adlı cemaat başı yıllarca bu ülkede saygı görmüş, el üstünde tutulmuş, emniyet, askeriye, adliye, bürokrasi, medya "hizmet" adı altındaki bu cemaate teslim edilmiştir.
Hatta Recep Tayyip Erdoğan, "Ne istediler de vermedik ki?" sözleri ile Fethullah Gülen cemaatine siyaseten teslim olduğunu da açık seçik ortaya koymuştur.
"Besle kargayı oysun gözünü" örneğinde olduğu gibi AKP'nin sonuna kadar verdiği destek ile güçlenen Gülen Cemaati 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunmuştur.
Bugün fesli Kadir zihniyeti, Diyanet'in başındaki zatın zihniyeti (adını bilerek anmak istemiyorum) ve Siirt müftüsünün zihniyeti bugünden uyarıyorum ki yarın FETÖ zihniyetine dönüşebilir.
"Aldatıldık, kandırıldık" dememeniz için uyarmayı görev biliyorum.
Şu da unutulmasın ki Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk ve Kuvayı Milliye kuvvetleri için ölüm fetvasını kaleme alan Mustafa Sabri'nin adı Tokat'ta yeni açılan bir imam hatip lisesine verilmiş, tepkiler sonrası bu isim kaldırılmıştı.
Unutmayalım ki;
Sayıları çok az olmakla birlikte kimileri de Padişah-Halife tarafını tutup Kuvayı Milliye'ye karşı çıkan Gerede-Bolu olaylarının Kör Ali Hocası, Divitlinin Eşref Hocası, Düzce'nin Ahmet Hocası, Biga'nın Gavur İmamı, Konya-Bozkır'ın Şeyh Zeynelâbidin'e bağlı hocaları, Isparta Müftüsü Şakir Efendi, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza gibiler Milli Mücadele'nin iç cephelerini açarak, ciddi tehlikeler yaratmışlardır.
Kuşku yok ki Ankara müftüsü Rıfat Börekçi gibi ülkesini seven pek çok gerçek din adamı da kendiliklerinden Atatürk'ün yanında yer almışlardır.
Çok önemli bir müftü örneğini de hatırlatmak isterim.
Denizli Kuvayı Milliye'sini hemen kuran Müftü Ahmet Hulusi tarihi konuşmasında şöyle diyordu:
"Muhterem Denizlililer… Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı işlenen suçların, Allah ve tarih önünde affı imkansız ve günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini görev olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan'a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan'ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir'de şu birkaç saat içinde işledikleri cinayetler gösteriyor.
Silahımız olmayabilir, topsuz, tüfeksiz olarak sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zafer kazanacağız.
Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmekten başka bir çarenin olmadığını söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır.
Onlar, irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve dinen caiz, makbul ve muteber değildir. Doğru olan vatan savunması ve bağımsızlık uğruna cihattır.
Korkmayınız. Üzülmeyiniz. Bu liva-yi hamdin (kıyamet günü insanların altında toplanacakları sancak) altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes Fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum. Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz."
Türk milleti gerçek aydın müftüleri ve imamları ile elbette gurur duyar.
Görevlerini suiistimal edenlerin ise azledilmeleri vaciptir.