Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Azerbaycan müziği

20. yüzyılda yüksek seviyede bir Türk müziği meydana getirdiğimiz söylenemez. Türk müziği olarak dinlediğimiz ya tarihî müzik, ya da folklor (halk) müziğidir. Klasik Türk musikisi adı verilen tarihî müziğimiz de birkaç istisna dışında 19. yüzyıldan geriye gitmez. Itrî, Hâfız Post gibi istisnaların yüksek seviyesi hemen fark edilir. Onları dinleyince klasik Türk müziğinden çok şeyin günümüze ulaşmadığını anlarız. Türk sanat müziği adıyla 20. yüzyılda yapılan besteler ise, Münir Nurettin gibi birkaç istisna dışında, 19. yüzyıldakilerin seviyesine de ulaşamaz. Bütün halk müziklerinde olduğu gibi, halk müziğimizin de ancak bir kısmı yüksek seviyededir. O da iyi icra edilmek şartıyla. 20. yüzyılda üstün bir Türk müziği yaratılamamış; meydan, özellikle yüzyılın ikinci yarısında arabesk ve popa bırakılmıştır.
Türkiye dışındaki Türk dünyası için aynı şeyi söyleyemeyiz. 20. yüzyılı esaretle geçiren Türk dünyasında çok yüksek seviyede bir Türk müziği oluşturulmuştur. Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’da; özellikle Azerbaycan’daki Türk müziği, dünya klasikleriyle yarışabilecek seviyededir. Bir yandan Üzeyir Hacıbeyli gibi dâhi bir sanatkârın Köroğlu, Leyla-Mecnun, Arşın Mal Alan gibi operaları, bir yandan Bülbül, Reşit Beybutov gibi opera terbiyesi almış dâhi icracılar Azerbaycan Türk müziğini zirveye taşıdılar. Zamanımızda Gara Garayev, Fikret Emirov, Arif Melikov gibi büyük kompozitörler yetişti. Muğam ve halk müziğinde Arif Babayev, Müslim Magomayev, Lütfiyar İmanov gibi icracılar; sazda Adalet, tarda Baba Salahov, Gurban Pirimov, kemançede Habil Aliyev, Şefiga Ayvazova gibi ustalar Azerbaycan Türk müziğinin büyük isimleridir.  “İcra” terimi üzerinde ısrarla duruyorum; çünkü müzikte en az beste kadar icra da önemlidir. İcranın ne demek olduğunu daha somut olarak hissetmek isteyenler yukarıdaki isimlerden herhangi birini internetten veya Azerbaycan TV, İctimai TV gibi Azerbaycan televizyonlarından dinleyerek  anlayabilirler.
Azerbaycan müziğini canlı olarak dinleyebilmenin bir yolu da zaman zaman ülkemize gelen müzik gruplarını ve operaları izlemektir. Bugünlerde İzmir Azerbaycan Kültür Merkezi Derneği, Mutellim Demirov ile İlahe İbadova’yı Türkiye’ye getirdi. İkili ve saz arkadaşları  “Azerbaycan Muğam Fırtınası” adıyla Ankara, İzmir ve İstanbul’da gerçekten de bir musiki fırtınası estirdiler. İzmir Azerbaycan Kültür Merkezi ile Iğdır Kültürünü Koruma ve Yaşatma Derneği’nin Ankara’da düzenlediği konseri izleme imkânı buldum. Müziğin ne demek olduğunu, Azerbaycan müziğinin ne demek olduğunu, muğam musikisinin ne demek olduğunu bir kere daha anladım. Azerbaycanlı icracıların elinde umumiyetle, Azerbaycan’da gaval adı verilen bir daire bulunur ve muğam sanatçıları bu daireyle bütünleşerek sanatlarını icra ederler.
Mutellim Demirov icraya başlayınca sahne gözünüzün önünden yok olur. Gözünüzün gabağında âdeta, sadece Mutellim ve onun dairesi, kulağınızda sadece onun sesi vardır. Hayır sadece sahne değil, bütün salon, o anda içinde bulunduğunuz bütün mekân ilahi bir sesle ilahi bir yolculuğa çıkar. Sanki bir şaman, bir büyücü, Gök Tanrının 17. katındaki esrarengiz kapılarını açar da sizi o güne kadar hiç görmediğiniz, hiç şahit olmadığınız âlemlere götürür. Sanki peygamberle miraca çıkmış, Ulu Varlığı hissetmiş gibisinizdir. Sanki o “kün” ânındasınızdır; Ulu Varlık “ol” dedi ve bütün âlem bulut bulut, duman duman, yıldız yıldız, deniz deniz, dağ dağ bütün âlem oluşmaya başladı ve Ulu Varlık bütün âlemin içine dağıldı; senin, benim, güneşin, uzayın içine dağıldı. Sanki bütün âlem “ben” oldum; Nesimi’nin “mende sığar iki cihan, men bu cihana sığmazam” dediği gibi bütün cihanı kapladım. Sonra ayılıp kendime geldim ki Mutellim bütün dinleyicileri peşine takmış, esrarengiz yolculuğuna devam ediyor. Eğiliyor, bükülüyor; başını sağa sola, aşağı yukarı çeviriyor; ayaklarıyla yeri kazıyor; dairesini göğsüne, yanağına yapıştırıyor; bir Hurufi dervişi gibi kendinden geçmiş; dinleyicileri de özlerinden almış; bir büyük ve ilahi kervan oluşturmuş, nereye ise bir yere götürüyor. Aklın durduğu, duyuların yok olduğu; sadece kalbin çırpındığı bir yere. O an bir mucize içinde yaşadığımı hissediyorum. Sanki bütün bir âlemin, bütün bir kevn ü mekânın oluşum ânını birlikte yaşıyorum. Yeniden kervana katılıyorum ve kervanda yok oluyorum.
Kendimi bulmak için birkaç gün geçti. Kendimi buldum ve bu yazıyı yazıyorum. İyi ki Azerbaycan var; iyi ki Azerbaycan’da muğam var; iyi ki İlahe İbadova ve Mutellim Demirov var!

Yazarın Diğer Yazıları