Ayrımcı siyasete rağmen...
Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin desteği ile Nisan-Temmuz 2014 döneminde, “Türkiye’de kimlikler, Kürt sorunu ve çözüm süreci: kamuoyundaki algılar ve tutumlar” konusunda seçili illerde bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın yönettiği araştırmayı kendi üslubuyla özetleyelim:
Genel kimlik algıları: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı %75, Türk Milletine mensubiyet %65, dindar Müslümanlık %34, laik Müslümanlık %13, etnik aidiyet %8 ve memleketlilik %7’dir. Bu sıralama Kürtçe bilenler arasında değişmekte ve Türk milletine mensubiyet birinci sıraya gelmekte, bunu dindar Müslümanlık, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve etnik aidiyet kategorileri takip etmektedir. 2010 araştırmasına göre; laik Müslümanlık seçeneği %27 iken 2014’te %13’e düşmüş, Türk milletine mensubiyet 2010’da %47 iken 2014’de %65’e yükselmiştir. (İlk iki seçenek aynı anlamda görülebilir. SS)
Türk kimliği, dili ve kültürü hakkında algılar: Türk dili ve Türk kimliğini benimseme ve kullanmada; %85’i Türkçenin tek ana dili, %8’i ana dillerinden biri olduğunu, %6’sı Türkçenin ana dilleri olmadığını, söylemiştir. Sonuçta, %93’ünün ana dilinin Türkçe olduğu görülmüştür. Türkçenin, %93 gibi çok yaygın bir oranda ana dil olarak benimsenmesi, Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek oranlardan biridir. Türk dili ve kültürünü, etnik dil ve kültürleriyle günlük hayatlarında nasıl kaynaştırdıkları sorulduğunda, %68’lik bir kesim etnik bir dili/kültürü olmadığını ve sadece Türk dili ve kültürü içerisinde yaşadığını, %14’lük bir grup ise etnik bir dili/kültürü olsa da, hayatında birinci sırada Türk dili ve kültürünün geldiğini söylemiştir.
Kürt kimliği, dili ve kültürü hakkında algılar: Kürtlerin ortak özelliklerinin ne olduğu sorulduğunda; birinci ve ikinci sırada, kültür, dil ve soy (%40-50 arasında), bunların yaklaşık 10’ar puan gerisinden tarih, din ve memleket olarak sıralandığı görülmüştür. Kürtçe bilenler ise, ortak özelliklerini, Kürt dili, arkasından 10’ar puanla Kürt soyundan gelmeyi, kültür, din ve tarih şıklarını seçmişlerdir. Cevaplarda %83’ü Kürtçe bilmediğini, %81’i, ne annelerinin ne de babalarının Kürtçe bilmediğini söylemişlerdir. Kürtçenin ana dilleri olduğunu belirten %15’lik kesimin yarısından biraz fazlası (toplamda %7,9) Kürtçenin yanısıra Türkçenin de ikinci bir ana dilleri olduğunu söylemiştir. Kürtçe ana dilimdir diyen %15’lik grubun üçte birinden biraz fazlası (toplamın %5,6’sı) ise Kürtçe dışında bir ana dilleri olmadığını söylemiştir. Kürtçe bilmeyen, Türkçeyi ana dili olarak gören %83’le birlikte, Türkçeyi de Kürtçe ile birlikte ana dil olarak konuşan %7,9’u topladığımızda, tüm görüşülenlerin yaklaşık %92’sinin Türkçeyi ana dil olarak benimsediği anlaşılmaktadır. Bu rakam, yukarıda Türkçenin bilinirliğine dair rakamla (%93) aynıdır.
Kürt sorununun sosyal ve siyasi nedenleri hakkında algılar: Kürt sorununu doğuran en önemli sosyal neden sorulduğunda; hem Kürtçe bilmeyenler (%59), hem de Kürtler arasında (%57) “ekonomik” nedenlerin, topraksız köylülük, yoksulluk, işsizlik, devlet yatırımlarının azlığı vb..’nin başı çektiği görülmüştür.
Kürtler kimlik bakımından dışlanıyor mu sorusuna; genelde %7’nin, Kürtler arasında %24’ün bunu, sorunun sosyal sebebi olarak gösterirken; Kürtlerin Türk kültürünü yeterince özümsemedikleri şeklindeki milliyetçi argüman ise genelde %20, Kürtler arasında ise %7 oranlarında kabul görmektedir.
Kürt sorununu doğuran en önemli siyasi neden sorulduğunda ise, cevap verenlerin %57’si, PKK gibi Kürt örgütlerinin devlete silahla baş kaldırmasını ve dış güçlerin tahriklerini gösterirken, sadece %31’lik bir kesim devletin Kürt kimliğini baskılamasını ve rejimin demokrasi alanındaki eksikliklerini ana siyasi neden olarak belirtmektedir.
Kürt sorununun en iyi nasıl çözüleceğine ilişkin algılar: Bu konudaki seçeneklerin başında iyi bildiğimiz bir milliyetçi argüman; “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır; çözüm de terörle mücadeledir” geliyor. Genelin %30’u, ama Kürtlerin %20’si bu milliyetçi argümanı benimsemiş görünüyor. Sonra, “ekonomik kalkınma” diyen %23, üçüncü sırada “bağımsızlık, özerklik, federasyon” diyen, “ayrışmacı-ayrılıkçılığı” tercih eden %22’dir. Özerklik, Kürtçenin resmi dil olması gibi seçeneklerin gerçekleşme şansının ise oldukça düşük olduğu anlaşılmaktadır.
Çözüm sürecine ilişkin algılar: Türkiye genelinde %57’lik bir desteğe sahip olan çözüm sürecine destek veren gruplar, sırasıyla: BDP ve AKP seçmenleri, çok muhafazakârlar, çok dindarlar ve siyasi yelpazenin en sağında yer alanlar. Karşı çıkan gruplar ise, MHP ve CHP seçmenleri, siyasi skalanın en solunda yer alanlar, az muhafazakârlar ve az dindarlardır.
SONUÇ; “Türkiye sadece Türklere ait değildir diyen, ayrımcı siyasete rağmen: 1) Türk Milletinin, bölünmez, kaynaşmış bir bütün olduğu, 2) PKK/KCK ve teröristbaşının Kürt kökenli kardeşlerimizi asla temsil etmediği, 3) Suriye, Irak, Libya, Mısır, Yemen, Afganistan gibi ülkelerde kanlı mezhep ve kabile çatışmaları sürüp giderken; bizde böyle bir durumun olamayacağı, bu araştırma ile bir daha görülmüştür.