Ayıplamıyorum, utanıyorum!
Haber Türk’ten Pakize Suda Türkiye’yi şehir şehir geziyor. İnsanlara mikrofon uzatıp çok basit sorular soruyor. Geçtiğimiz günlerde sorduğu soru, “Türkiye hangi yarımkürede?” sorusu idi.
Saçları kuaförlerde yapılmış, Rayban gözlük takan, her hallerinden en az lise mezunu oldukları hissedilen genç kızlar, oğlanlar “Kem-Küm” ettiler; “Bilemiyoruz, biliyordum amma şimdi hatırlayamadım” gibi cevaplar verdiler. Kimileri, “Asya yarımküresinde” dedi, kimileri “Orta Asya” cevabını verdi. Seyrederken tansiyonum yükseldi, yüreğimin bir yerlerinde parçalanmış jilet kırıntılarının gezindiğini hissettim. Geçtiğimiz yıllarda Ahmet Çakar’ın sunduğu bir bilgi yarışmasında Siyasal Bilgiler mezunu bir kızımız Ayasofya’yı Mimar Sinan’ın yaptığını söylemişti. Üstelik bu kız doğma büyüme İstanbullu (Nişantaşı) bir kızdı.
Bu ne biçim bir eğitim sistemidir böyle?
Yazıklar olsun! Çağ açıp çağ kapamış, dünyanın 24 milyon kilometrekarelik bölümünde yüz yıllarca barış ve adaletin tesis edicisi olarak varlık göstermiş bu milletin evlatlarını kökünden kopmuş savrulan saman çöplerine çeviren bir eğitim sistemini on yıllardır dayatan siyasilere, bürokratlara velhasıl bütün sorumlulara yazıklar olsun... Siz bu nesillerle, tarih şuuru ile bütün hücrelerini doldurmuş Ermenilerle, Siyonistlerle, Haçlılarla, PKK ile bu toprakların ve bu topraklar üzerinde yaşayan ve yaşayacak olan nesillerin hak ve haysiyetlerini nasıl koruyabilirsiniz? Böyle yetişmiş nesillerde vatan mevhumu diye bir mefhum olur mu? Vatan mevhumu olmayan nesillerle vatanı muhafaza etmek kabil midir? Daha dün Urfa’sı, Maraş’ı, İstanbul’u, Antep’i, Adana’sı, İzmir’i, Bursa’sı işgal edilmiş, nineleri kağnılarla İnebolu’dan Kastamonu ve Ankara’ya cephane taşımış çocuklar ülkelerinin dünyanın kuzeyinde mi güneyinde mi olduğunu nasıl bilmez ve bu ülkenin yüksek tahsil yapmış evlatları Ayasofya’yı nasıl olur da Mimar Sinan’ın eseri olarak bilir ve üstelik İstanbul’da doğup büyüdüğü halde bir kez olsun Ayasofya’yı ziyaret etmez, Süleymaniye’ye bir defa olsun uğramaz?
Birileri böylesine savrulmuş nesilleri elbette Hıristiyanların da cennete gideceğine inandırır, elbette ve kolaylıkla şehitlik ve gaziliğin kaldırılmasına ikna edebilir ve elbette bu toplumda öğretim üyeleri “Keşke Hıristiyan olsaydık” diye ülküsüz ve bilgisiz bıraktıkları, bıraktırdıkları nesillere geri kalmışlığın bütün suçunu İslâm dininde olduğu zehrini zerk edebilir. ABD de öyle yapmıyor mu? Nerede terör varsa onu Müslümanlar yapıyor demiyor mu? Bizim, Diyanet İşleri Başkanı’nın bile “İslâm’a hizmet eden evlat” olarak takdim ettiği siyasiler başta olmak üzere ABD ile birlikte İslam coğrafyasına yapılan Haçlı saldırılarında ABD’nin yanında yer almıyor mu? Dinini bileni, tarihinden az çok haberdar olanı böyle olursa, Pakize Suda’nın mikrofon tuttuğu, ülkesinin dünyanın hangi yarım küresinde olduğunu bilemeyen gençlere, orta yaşlılara ve çocuklara nasıl sitem edelim?
İyi bilin ki, bu toprağın ve bu milletin düşmanları çok akıllı, çok güçlü, kararlı ve azimliler... Bu kardeşinize öyle mektuplar yazıyorlar ki, kendilerini müftü zannedersin. Kur’an’ı öylesine biliyor, işlerine gelen ayetleri öylesine sinsi ve kurnazca önümüze koyuyorlar ki, mübarekler sanki Diyanet İşleri Fetva Komisyonu üyesi... Rabbime şükürler olsun onların bir misyoner, bir papaz olduklarını çok kolay anlıyoruz. Ama yukarıdaki vatandaşlar bu kişiler karşısında fay hattı üzerine yapılmış kerpiç binalar gibi donanımsız ve hazırlıksızlar.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Hani Kıbrıs’ta yüz binlerce kişi AB nimetlerinden faydalanmak için Rum pasaportu almış ya, içimde bir korku var, Meclis, yapacağı yeni anayasada Türkiye’yi eyaletlere bölüp bir bölümünü ABD bir bölümünü de AB vilayeti olarak ilân etse kimsenin umurunda olmayacak hatta, “Yaşasın, cebimiz dolar görecek, euro gerecek” diye sevinenler çoğunlukta olacak gibi..