Ayağına sıkan devletin garip fotoğrafı

Yan yana dizilmişlerdi... Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, TBMM eski Başkan Vekili AKP Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ve Adalet Bakan Yardımcısı... Masada bir de beşinci kişi vardı... Diğerleri rahatsız olmuşlar mıdır bilmiyorum ama o kişi Kâmil Atak’tı...
Hani şu Cizre merkezli Tayan aşiretinin lideri, Cizre eski Belediye Başkanı ve korucubaşı Kâmil Atak... Hani şu Albay Cemal Temizöz’ün de yargılandığı ‘JİTEM ve faili meçhuller’le ilgili dâvâdan dolayı hapse konulan ve yattığı süre göz önüne alınarak geçtiğimiz yıl sonu tahliye olan Kâmil Atak... Kendisini yargılayanlara “Kürt’üm ama sizden daha fazla Türk’üm” diyen adam...
Kaderin garip cilvesi dedikleri böyle bir şey olsa gerek... ‘Devlet’le ‘gözden çıkarılan’ aynı masada buluşabiliyor!.. Gün geliyor teröriste sınır dışına çıkabilmesi için ‘yol selameti’ sağlayan sistem, üzdüğü evlatlarıyla yüzleşmek zorunda kalabiliyor!..
Çok değerli dostumuz Ahmet Dokumacı Bey’in kızının nikâh töreninde yaşandı bu tablo... Aynı masanın etrafında nikâh şahidiydiler... İrade dışı da olsa ortaya çıkan bu fotoğraf, devlet için yapılan hizmetlerin asla yok sayılamayacağını, istediği kadar bastırılsın, bir yerden yeniden uç vereceğini gösteriyor... Bugün devleti yönetenlerin eğilimi onları gözden çıkarma yönünde olsa da bu devlete sadakâtle attıkları düğümler, varlıklarını korumaya ve “Ben daha ölmedim” dedirtmeye yetiyor...
Bugün diğer korucular gibi onlar da zordalar... Çünkü PKK lehine pekişen hava hayat alanlarını daraltıyor... ‘Asimile’ ve ‘işbirlikçi’ damgası yiyen evlatları için eğitim neredeyse imkânsız hâle gelmiş... Doğru dürüst çalışamıyorlar, ticaret yapamıyorlar... Hatta yaylalara hayvanlarını çıkarmaları bile günden güne zorlaşıyor... PKK’ya destek veren köylerle, devlete sadık köyler arasındaki gelişmişlik farkı ayrı bir dert... Bir tarafta her türlü kaçakçılık ve kanunsuzlukla artan zenginlik, diğer yanda sadakât gösterilen devletin ilgisizliğiyle daha da zorlaşan bir hayat... Batı’ya göç düşüncesi ise daha sancılı... Kürt oldukları için bir çok yerde PKK’lı muamelesi görme ve dışlanma ihtimalleri var...
Neydi bu insanların suçları? Devletin birliğini ‘devleti yönetenler’den daha çok, üstelik ölümüne savunmak.. Babalardan, kardeşlerden ve çocuklardan yüzlerce şehit vermelerine rağmen hâkim oldukları topraklarda PKK’ya hayat hakkı vermemek... PKK’dan gelen ‘her türlü’ işbirliği ve barış teklifine kurşunla karşılık vermek... Kendilerini ve kendilerinden sonraki nesilleri tehlikeye atma pahasına, hasımlarla çevrili topraklarda kahramanca direnmek...
Bedel olarak kendilerini önce adliye kapılarında sonra cezaevinde buldular... Katillerin karakol önlerinden alay edercesine el sallayarak geçtikleri topraklarda yaşananları çözümlemekte zorlandılar... “Bir devlet niye kendi ayağına sıkar?” sorusuna anlamlı cevaplar bulamadılar... “Madem bu noktaya gelinecekti, biz neyin mücadelesini verdik?” muhakemesiyle baş başa bırakıldılar...
Ama hayatın gerçeği, siyasetin gerçeğini bir şekilde alt edep, bir yol bulup fışkırıyor... ‘Kamu vicdanı’, sistemin yere batasıca önceliklerinden daha güçlüdür her zaman... Gecikse de hakkı teslim eder... Dostların omuzlarında yükselir, lâyık olduğu itibara yine kavuşur...
Nikâhtaki fotoğraf şunu göstermeliydi oradaki protokole: İsteseniz de istemeseniz de bir gün aynı masalarda oturmak zorunda kalacaksanız, insanların televizyondan seyrederken bile dehşete kapıldığı coğrafyalarda kan ve barutla imtihan veren bu insanlara sahip çıkacaksınız... Diğer güvenlik güçlerinin, tayinleri çıkınca ayrılmak zorunda kaldıkları topraklarda kıyamete kadar yaşama azmi olan ve bu uğurda devletin yanında saf tutarak, terörle mücadeleyi hayatının birinci önceliği yapan bu kahramanlara saygı duyacaksınız... Hukuklarını koruyacak, şımaran bölücülük karşısında ezdirmeyeceksiniz...
Kendiniz için değil, kamu vicdanı ve devletiniz için... Hak için hakikat için...

Yazarın Diğer Yazıları