Avrupa Birliği eylemsizliğini bozuyor. Mızrak çuvala sığmadı

Avrupa Birliği eylemsizliğini bozuyor. Mızrak çuvala sığmadı

Avrupada totaliter rejimlerin giderek güçlenmesi Brüksel'de "demokrasiden uzaklaşma" olarak kabul edildi ve ciddi bir politika değişikliği için harekete geçildi. On yıldan fazla bir süredir eylemsizlik siyaseti güden AB, hukukun üstünlüğünün ihlallerini cezalandırmak için mali cezalar kullanmaya başladı. 2022'den bu yana Macaristan ve Polonya için 130 milyar avroluk AB fonunu dondurdu. Peki bundan sonra AB'yi neler bekliyor?

İlgililerinin hatırlayacağı üzere AB ortak parasının blokajını kaldırmak, Başbakan Donald Tusk yönetimindeki yeni Polonya hükümetinin ilk önceliklerinden biri oldu. Macaristan Başbakanı Viktor Orban da diğer taraftan AB yaptırımlarının kaldırılması için amansızca çabalıyor. AB için daha da dikkate değer kısım Orban'ın Ukrayna'ya yardım konusunda, AB düzeyinde karar alma süreçlerini aksatmaya yönelik savurduğu tehditler.

istock-1133586992.jpg

AB NEDEN HAREKETE GEÇİYOR?

AB'nin eylemsizlikten uygulamaya geçişini nasıl açıklayabiliriz? Yakın zamanda yapılan bir çalışmada , politika değişikliğinin 2022'de AB yaptırımlarının kabulüyle sonuçlandığını, ancak kökenlerinin daha eskilere dayandığı görüldü.

Demokratik gerilemeye karşı harekete geçmekte başlangıçta isteksiz olan siyasi aktörler arasında bile AB'yi harekete geçiren iki ayrı siyasi süreçten bahsedebiliriz:

1. Gerileme krizinin ulusötesi hale gelmesi.

2. Krizden kaynaklanan hükümetler arası gerginlik.

Öncelikle, AB genelindeki ana akım partiler, iç seçim teşvikleri nedeniyle yurtdışındaki otoriter hükümetlere karşı yaptırımları desteklemeye başladı.

Söz konusu partiler AB yaptırımlarını destekleyerek, yurtiçi ve yurtdışındaki otoriter partilerden uzaklaşabileceklerini düşündüler. Bu uzaklaşma, geçmişte gerileyen hükümetlerle yakın ilişkilerini sürdüren, ancak yurtdışındaki müttefikleri, yurtiçinde toksik hale geldiğinde seçim cezasından korkan ana akım partiler için oldukça önemliydi.

Gelişmenin önemli bir ön koşulu, yurtdışındaki demokratik gerilemenin kamuoyunda belirginlik kazanması ve diğer AB üye devletlerinde kamuoyunun onaylamamasıyla karşılanması idi.

Macaristan ve Polonya'daki demokratik gerilemenin gerçekten de AB üye devletlerinde giderek artan bir kamuoyu ilgisine ve endişeye yol açtığı görülüyor. "Gerileme Krizi"nin bu son şekliyle ulusötesi hale gelmesi, eski partizan müttefiklerin yurtdışındaki totoliter hükümetlere karşı AB yaptırımlarını destekleme yönündeki tutumlarındaki değişimin en önemli unsuru ve açıklayıcısı konumunda. Bu durumun en somut örneklerinden biri Alman muhafazakarlarının Macaristan'da Fidesz'den uzaklaşması oldu.

İkinci olarak, daha önce tereddütlü olan hükümetler bile gerileyen hükümetlerin neden olduğu AB ortak politikalarında ortaya çıkan aksaklıklara yanıt olarak yaptırımları desteklemeye başladı. Başlangıçta, demokrasisi günden güne gerileyen Macaristan ve Polonya hükümetleri, AB düzeyinde "güvenilir iş birliği ortakları" olarak görülmeye dikkat ettiler. AB de buna karşılık her iki hükümetle de ilişkilerini "doğal seyrinde" sürdürmeye devam etti.

Fakat süreç içerisinde Macaristan ve Polonya hükümetleri yavaş yavaş kısıtlamalarını terk etti ve giderek temel AB politikalarından uzaklaşmaya başladılar. Macaristan'ın Rusya'ya yönelik AB yaptırımlarını ve Ukrayna'ya yönelik AB yardımını engellemesi, bu durumun adeta bayrağı haline geldi.

Ancak her iki hükümetin de AB sicili bu olaylarla bozulmadı. Polonya ve Macaristan'ın Birliğe karşı ilk baş kaldırıları Henüz Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaş ilan etmediği zamanlarda, AB'nin 2015 mülteci krizine verdiği yanıtları baltalayarak, COVID-19 salgını sırasında AB'nin çok yıllık bütçesini engellemekle tehdit ederek, AB hukukunun üstünlüğüne meydan okuyarak ve yurtdışındaki otoriter liderlerle ittifak kurmalarıyla başlamasıyla görünürlük kazandı.

the-eu-takes-a-swing-at-poland-and-hungary.webp

AB YOLUNDA DEVAM EDECEK Mİ?

Son on yıldır yaşanan "gerileme" AB'nin eylemsizliği terk edip uygulamaya geçişini açıklıyor. Ancak bu politika değişikliği ne kadar sürdürülebilir?

Şüpheci sesler, AB'nin "otokrasi tuzağından" tamamen kurtulmadığına dair endişe verici işaretlere dikkat çekiyor. Bu kişiler Komisyon'un Aralık 2023'te Avrupa Konseyi'nden günler önce Macaristan'a 10,2 milyar avroluk uyum fonu verme kararı ile Viktor Orban'ın veto tehditleri yoluyla şantaj stratejisini "gerilemenin şeytani emsallerinden" kabul ediyorlar.

AB'nin 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde liberal olmayan partilerle işbirliğini reddetmek yerine normalleştirmesi de endişeli gruplar tarafından "Ortak Avrupa Hayali"ne vurulmuş en ağır darbe olarak kabul ediliyor.

En azından şimdiye kadar AB politika yapımını bozmak, gerileyen hükümetler için pek işe yaramadı. Bunun yerine, AB düzeyinde hayal kırıklığını yoğunlaştırdı.

Uzmanlar Komisyon'un Aralık 2023'te Orban'ın veto tehditlerine karşı uyguladığı başarısız stratejiyi, AB'nin kendisini şantajlara karşı savunmasız hale getirmesi ve böylece daha fazla politika kesintisini teşvik ettiği taktirde neler olabileceğine dair "faydalı bir uyarı" olarak tanımladı.

Ocak 2024'teki Avrupa Konseyi'nde, AB liderleri Macaristan'ın veto tehditlerine karşı kendi savunmasızlıklarını azaltmak için alternatif oluşturma yolunu tuttu ve Macaristan'a yönelik baskıyı başarılı bir şekilde artırmayı başardılar. O tarihlerde pek çok uzman 2023'teki "faydalı uyarı"dan ders alındığı konusunda hemfikirdi.

Diğer taraftan Avrupa'daki otoriter ve/veya aşırı sağcı partiler, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde desteklerini önemli ölçüde arttırdı. Fakat seçim kazanımları, otomatik olarak Avrupa Parlamentosu'nun demokratik gerilemeye karşı daha zayıf bir duruş sergilemesi anlamına gelmiyor. Ana akım ve otoriter partiler arasında geçici oylama koalisyonları Avrupa Parlamentosu'nda zaten mevcut ve örneğin "Yeşil Mutabakat" konusundaki AB mevzuatını zayıflatmak için daha sık hale gelebileceklerini düşünmek için de pek çok neden mevcut.

Ancak Avrupa Parlamentosu'ndaki partiler arasındaki bu tür politik iş birliklerinin AB'nin "demokratik gerileme"ye karşı yaptırımlarını zayıflatma girişimlerine kadar uzanması daha çok mümkün durmuyor. Çünkü böylesi bir durumda Parlamentodaki ana akım partiler, yurtdışındaki "gerileme"nin farkına varan ve büyük ölçüde onaylamayan yerel seçmenlerini "yabancılaştırma" riskini göze almak zorunda kalacaklar ve bu da büyük bir oy kaybı anlamına geliyor. İşte bu nedenle ana akım partiler, mesafelerini göstermek için "gerileyenlere" karşı AB yaptırımlarını destekleme konusunda ellerinde önemli bir kart bulunduruyorlar. O da en azından şimdilik ellerinde bulundurdukları çoğunluktan başka bir şey değil. Fakat bu partilerin de değişen iklime ayak uydurmadan bu çoğunluğu daha fazla ellerinde tutabilmeleri pek de mümkün gözükmüyor.

d-mti20211203100-scaled.jpg

İlgili Haberler