Atsız’ı özledik
11 Aralık 1975’te Atsız’ı kaybettik. Tam 39 yıl, neredeyse 40 yıl oldu. Oysa içinde yaşadığımız mezellette ona ne kadar ihtiyacımız var. Gün geçmiyor ki bir zilletle karşılaşmayalım. Aşağılık durumlarla karşılaştıkça, rezilliklerle yüz yüze geldikçe, her gece pespayelikler ekranlardan akıp geçerken... Türklük şuur ve gururu, hem de en tepelerden ayaklar altına alınırken, ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğüyle çelik çomak gibi oynanırken, eşkıyanın şehirlere indiğini, sokakların yangın yerine döndüğünü ekranlardan seyrederken... Ayakkabı kutularına dolarlar istiflenirken, evdeki banknotlar kasalara sığmazken, odalara doldurulan paralar kamyonlarla boşaltılırken... Ve en mühimi, bütün bu rezilliklerin sahip ve sorumluları her gece ekranlarda utanmazca bağırıp çağırırken, pişmiş kelle gibi sırıtırken... Ben Atsız’ı hatırlıyorum.
Atsız’ın kalemini özlüyorum. Acaba bu ay kimlere haddini bildirecek; kimlere, nasıl susturucu cevaplar verecek; hangi millî konuyu en ikna edici cümlelerle aydınlatacak diye Ötüken dergisinin çıkmasını iple çekerdik. 1964’ten 1975’e kadar. Her ay, neredeyse sadece onun yazıları için beklerdik Ötüken’i. Kutsal bir nesneye dokunur gibi yavaşça ve itinayla dokunurduk dergiye ve kutsal bir metni okur gibi, içimize sindire sindire okurduk Atsız’ın yazılarını. Uydurma Milliyetçilik, Eseri Olmayan Eşsiz Profesörler, Mendebur Amerikalı, Devletin Yüksek Kademelerinde ve Gizli Teşkilatı İçinde Hainler ve Casuslar mı Var, Kıbrıs’tan Sonra Kerkük, Düşmana Taviz Verilmez, Bağımsız Kürt Devleti Propagandası, Amerikalılar Aya Giderken, Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir, Nurculuk Denen Sayıklama, Türk Korkusu... Ve daha onlarcası. Hepsi de en açık ve keskin dille, sözü dolandırmadan ve çapraşık hâle getirmeden, bıçak gibi kesen bir üslupla yazılırdı. Her yazı sanatsız bir edebiyat şaheseriydi. Açık, anlaşılır üslubun vurucu şaheserleri. Evet, bugün bu yazılara ne kadar çok ihtiyacımız var!
Atsız’ın yazılarındaki sertlik, temiz bir sertlikti. Galiz ve kaba kelimelere başvurmadan, küfür sözleri kullanmadan en sert şekilde muhatabının dersini verirdi. Çünkü o, Türk ırkının temiz, katıksız, yiğit ve fakat aynı zamanda kibar bir evladıydı. Kendisini sonradan tanıyanlar onun nezaketine şahit olunca hep şaşırmışlardır. Bu sert yazıların sahibi bu insan mı diye. Atsız, kadife eldiven içinde demir yumruk deyiminin muşahhas timsali idi. Onu seven gençleri genel ağda ve youtube’da gördükçe seviniyorum. İstiyorum ki onlar da sert, fakat Atsız gibi temiz bir üslup kullansınlar; küfürlü kelimelere başvurmadan düşüncelerini açıklasınlar.
Tabii ki Atsız’ı polemik yazılarına ve makalelerine indirgemek büyük haksızlık olur. O, örnek alınacak eşsiz bir mücadele adamı olduğu kadar büyük bir bilgin ve büyüleyici bir sanatkârdı. Bir tarih, dil ve edebiyat bilgini idi. Âşıkpaşaoğlu Tarihi ile Oruç Beğ Tarihi’ni ilk defa ilmî usullerle yayımlayan odur. Edebiyat ve destanlar üzerine incelemeleri bu alanlardaki literatürün vazgeçilmez kaynaklarıdır.
Atsız deyince akla ilk gelen hiç şüphesiz Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarıdır. Bu iki eser gerçekten de tarihî romancılığın zirve eserleridir. Atsız 7. yüzyıl bozkır hayat ve ruhunu âdeta yaşamış gibi içinde hissetmiş ve bu romanları o ruhla kaleme almıştır. Genç okuyucularına da aynı ruhu yaşatabilmiştir. Bu sebeple yüzlerce insanın adı Kürşat’tır, Almıla’dır.
Ruh Adam romanının yeri ise bambaşkadır. Eminim ki bugün olmasa da yarın edebiyat tarihimizdeki istisnai yerini alacaktır. Ruh Adam, henüz postmodernizm kavramının anılmadığı bir dönemde yazılmış ve bu sebeple Türkiye’de postmodernist romanın bence öncüsü sayılmaya hak kazanmıştır.
Atsız yiğitlik ve ülkü şiirleri yazdığı gibi sevda şiirleri de yazmıştır. Sanatkâr bir ruhtan zaten aksi beklenemezdi. “Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? / Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?” mısralarıyla başlayan şiiri, aşk şiirlerinin en güzellerinden biridir.
Atsız’la ilgili pek çok kitap yayımlandı. Bu, onun asla unutulmayacağının delilidir. Okuyuculara son çıkan bir Ötüken yayınını, Osman Fikri Sertkaya’nın “Hüseyin Nihal Atsız - Hayatı ve Eserleri” kitabını tavsiye ediyorum.