Atsız yaşasaydı eğer...

Her 3 Mayıs'ta geniş, derin, uzun yazılar yazardım; Türkçülüğün ve Türkçülerin tabutluklara tıkılma süreci ile bugüne uzanan etkileri üzerine.

Bu yıl hiç içimden gelmiyor.

Nihal Atsız'ı "davasından ödün vermediği için" nasıl öveceğini şaşıranların, sayemizde sahip oldukları sıfatları kaybetmemek pahasına her türlü ödüne hazır olduklarını bilmek, görmek midemi bulandırıyor.

Yorucu bir samimiyetsizlikle dövülüyor her gün ruhumuz.

***

Ben biliyorum ki...

Sadece ben değil hayatının herhangi bir döneminde az buçuk Nihal Atsız okuyan herkes biliyor ki; Atsız yaşıyor olsaydı, çağın "tek adam"larına bırakmadan, herkesten önce "milliyetçi" olduğu iddiasındakiler yazdıklarına tahammül edemeyecekti.

Atsız'ın "doğru bildiğini, doğru gördüğünü" yazması, herkesten önce kendi doğrularını başkalarının yanlışlarına feda etmeye hazır olan bu kimseleri rahatsız edecekti.

Konferanslarını iptal edeceklerdi belki...

Dergisini basacaklardı...

Ekmeğiyle oynayacaklardı; "kul hakkı"nı hatırlamayacaktı vicdanları...

"Türkiye'de sosyal bir uyanışa, millî kalkınmaya, millî diriliş ve toparlanmaya" çalıştıkça göze batacaktı; bunların hiçbirine çalışmadan, bunların tesisini başardığı iddiasındaki bir avuç dalkavukluk dışında kabiliyeti bulunmayan cahilin hedefi olacaktı...

Kim bilir "provokatör" ilan edilip, hedef gösterilip, bir gün belki bir KHK'da çıkacaktı adı karşımıza!

"Sahip oldukları milliyetçilik anlayışlarında ötekileştirme, dışlama, zorlama, dayatma, aşağılama olmadığını" iddia edenlerce öyle bir ötekileştirilecekti, öyle bir dışlanacaktı, öyle bir aşağılanacaktı ki; kendisinden şüphe eder hale gelecekti, "ömrümü adadığım dava bu olabilir mi sahiden" diye!

Ve bir gün, inandıklarını savunmaktan vazgeçmediği ve bu vazgeçmeyiş birilerini çok öfkelendirdiği için tutuklanacaktı belki... 3 Mayıs 1944'teki gibi caddelerden, sokaklardan taşmak yerine "Türkçülükten tutuklanmamıştır" diyecekti fikirdaş bildikleri...

***

Canım yazmak istemiyor bugün...

Yazabileceklerimden korkuyorum!

***

Dünya Gönüllü Tutsak Gazeteciler Günü Olsun

-------

Bugün bir de "Dünya Basın Özgürlüğü Günü". Gelin görün ki, canım bu konuda da hiçbir şey yazmak istemiyor!

Şöyle bir ülke düşünün:

Yasalar aynı...

O yasaları tatbik ettirenler; ülkeyi yönetenler aynı...

Ve fakat 5 yıl önce "medyanın medarı iftiharları" olarak omuzlarda taşınanlar, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakanı'nın uçaklarının demirbaşı gibi olanlar, beş kanaldan on beş ayrı maaşla ihya edilenler "terörist" diye, üstelik de alkışlandıkları o günlerde yazdıkları delil sayılarak cezaevinde...

5 yıl önce "terörist" diye cezaevine atılanlar, "kahraman" olarak dün kapısından bile sokulmadıkları gazetelerin en kıymetli köşelerinde...

Sizce de komik olmaz mı yazmak "basın özgürlüğü" üzerine; hele de çoğu gazeteci gönüllü olarak prangalarken kendisini güce! Ancak "Dünya Gönüllü Tutsak Gazeteciler Günü", "Dünya Esaret Muhipleri Günü" filan olursa şanına layık kutlanabilir bizim mahallede!

***

Hiç inandırıcı değil

------

"Terör"ün tanıma konjonktürel olarak değişime uğramasa, "ihanet"in tanımı siyasi menfaatler doğrultusunda günaşırı güncelleniyor olmasa, "bozgunculuk" failine göre öyle kabul ediliyor veya edilmiyor olmasa "Teröre, ihanete, bozgunculuğa sapmayan her insanımızın başımızın üstünde yeri vardır" ifadesinin anlamlı bir karşılığı olurdu belki.

Lakin şimdi yok!

***

"Sessiz devrimlerin partisi" dedi Genel Başkanı AKP'ye...

Neden bu sessizlik?

Uyandırmamaya çalıştıkları birileri mi var?

***

Kamu kurumlarının tabelalarındaki "T.C."leri kaldırmışlardı; yerine "AKP.C" mi yazacaklar şimdi...

***

DÜZELTME

------

Dün, Murat Özenalp ve Ali Tatar'ın mezarlarından öyle dağılmış halde döndük ki kafa kalmadı tabii... Yazıda kumpas sürecinde "cinayet"e kurban gidenlerin isimlerini sayarken Cem Aziz Çakmak yerine aynı davada zulüm görenlerden Cem Gürdeniz'in adını yazmışım... İnternet sitemizde gün boyu düzeltilmiş haliyle yayımladık, buradan da gazeteden okuyanlar için düzeltmemizi yapmış olalım. Özür dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları