Ateş
Urfa gibi sıcak bir yerde, beton binalarda 12 kişilik koğuşta 18 kişi kalıyormuş. Mahkumlar, hatta, yatak kavgası bile yapıyormuş. Sırayla yatıldığı da oluyormuş. Yere yatak seriliyormuş.
Bunlar bana Jak London’dan okuduğum, İngiltere’deki 19-20 yüzyıldaki kömür işçilerinin ve genellikle yoksul halkın çektiklerini hatırlattı. Orada da yataklar, inanılmaz bir şey ama kiralanıyor ve sıra bekleniyordu.
Bitmedi. Baro işe müdahale etmiş, bir yıl önce.
Cezaevinin kapasitesi 300 kişiymiş, içerideki mahkum sayısı binin üstünde. Yerlerde dahi yatacak yer yokmuş. Mahkumlar yerde yatmak için bile sıraya giriyormuş. 10 kişilik koğuşlarda 30 kişi kalınıyormuş. Koğuşlarda bir tek tuvalet varmış ve su günde dört kere birer saat veriliyormuş. Her mahkuma sadece iki dakika ihtiyaç süresi veriliyormuş. Kabir azabı mı dersiniz, cehennem azabı mı... Ateş... Bu zulmü oluşturanları ve önlemeyenleri de vuracak bir gün? İnsan cinnet geçirmesin de ne yapsın. Eski zaman zindanlarından beter.
***
Ergin Saygın Paşa iki ayda altı kere hastaneye kaldırılmış. İyileşti diye tekrar hapishaneye yollanmış. Üstelik bunlar yorgun ve yaşlı vücutlar. Tam, rahat edecekleri zaman! Teröristlerle onca mücadeleden sonra evlerinde oturup kitap okuyacakları, dinlenecekleri zaman.
İktidardakiler hiç ölmeyeceklerini yahut hastalanmayacaklarını sanıyorlar. Zulm ile âbad olmaya çalışıyorlar. Zulm ile İslam devleti kurulur mu? Zulm ile hiçbir devlet kurulmaz ama yıkılır. Yıkılmasına izin verilirse. Verilmeyecek. Çünkü yıkmak istedikleri devlet iyi niyetlerle, şehit kanlarıyla savunma heyecanıyla kurulmuş helal bir devlettir.
Ev hapsi ceza değil sefadır
Bir yanda zulüm, bir yanda Öcalan’ın ev hapsine çıkarılma ihtimalleri. Evde kalmak ceza değil sefadır. Üç senedir çok acil ihtiyaçlar dışında evden çıkmıyorum. Gazete kitap okuyor, televizyon seyrediyor, çay kahve içiyor, yazı yazıyorum ve uyuyorum. Evde kalmak niye hapis olsun!
Öcalan’a ev hapsi hazırlayacağınıza veya hücresini süsleyip püsleyeceğinize, ona ahbaplık edecek mahkumlar temin edeceğinize Urfa hapishanesinde kalanları ziyaret edip dertlerini dinleyeydiniz, idari teftişler yapaydınız. Hasdal’a veya Silivri’ye masum insanları doldurmayaydınız, “ah” almayaydınız.
Durum bugünden daha mı kötü olurdu?
Cunda adasındaki ateşi, yangını pencereden seyrettim. Önce ay çıkıyor zannettim? Ne ayı dedim sonra kendi kendime, bu saatte ve o yönde? Meğer Cunda’da yangın varmış. Ateşti, işte gördüğüm.
Bunlar da görebilseler bu ateşi.