Hükümetin yayın organı olan Tchung Yang Ye Pao gazetesi ise şunları yazmıştır; “Yeni Türkiye’nin milli kahramanı Atatürk öldü. Derin bir kedere gark olmuş olan ve vatanın bu sevgili babasına hep birden ağlayan Türk milleti için ne acı bir kayıp. Bu acı birazda bizim acımızdır. Bu matem biraz da bizim matemimizdir. Zira Türkiye’nin kendisiyle iftihar ettiği, bizim ırkımızın ve bizim kıtamızın da müftehir bulunduğu bu büyük şefi ve dostu seviyor ve hakkında hayranlık besliyorduk” dedikten sonra devamla, Atatürk’ün, ülkesini bağımsız bir geleceğe sevk etmek için gerçekleştirdiği milli mücadele ve akabinde çağdaş bir devlet haline getirmesinden söz ederek onun büyük bir asker, büyük bir lider olduğunu yazmış ve şöyle devam etmiştir; “Bu ideal şudur: Hürriyeti ve milli istiklali emperyalistlere ve ecnebi müstevlilere karşı her ne pahasına olursa olsun müdafaa etmek ve asri bir devlet vücuda getirmeye çalışmak. Büyük lider, bu iki işin birincisini tamamıyla ve ikincisini de kısmen yapmıştır...” demişti. Çin basını için önemli olan şey, onun büyük bir barışsever kişi olmasıydı. Özellikle bütün komşu ülkelerle dostluk kurmuş olması, Çin’den Tuna havzasına kadar bütün milletlerin aynı ideal etrafında kardeşçe birleşmeleri, onun hayatındaki en büyük olaydı. Bu yazıdan da anlaşıldığı gibi Çinliler, Atatürk’ün ülkesini, başarıya ulaştırmasını ve çağdaşlaştırmasını örnek alarak kendileri de liderlerinin hâkimiyeti altında aynı başarıyı gerçekleştireceklerine inanmaktadırlar. Atatürk, onlara büyük bir ilham kaynağı olmuş ve umut vermiştir.
Diğer yandan Şanghay’da çıkan Shung Pao, Sing Wen Pao ve Sing Min Pao gazeteleri de Atatürk’ün ölümüne ait heyecanlı yazılar yazmışlar ve onu bütün Asya kıtasının babası olarak vasıflandırmışlardır. Gazeteler yazdıkları yazılarda; “Atatürk, müstevlileri vatanından nasıl bir ruhla ve ne gibi vasıtalarla tard ettiğini bize göstermek suretiyle millî kurtuluşun yolunu bulmuştur... Kardeş milletle beraber büyük şefin ölümüne ağlıyoruz. Fakat onun zihniyetinin kalplerimizde daima canlı kalacağını milli mücadelemiz saatlerinde bize müzahir olacağını düşünüyoruz.” Ülkelerin dış politikası onların komşularıyla ve dünya devletleriyle ilişkilerini belirleyen en önemli etkendir. Devletlerin yeni dış politika belirlemeleri, eski politikalarını bilmeleri ile yakından ilişkilidir. Ayrıca ülkenin başka devletler tarafından nasıl değerlendirildiğini bilmesi de ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü toplumda insanlar nasıl yalnız yaşayamaz ise devletlerde aynı şekilde tek başına varlığını devam ettiremezler. Bu açıdan Mustafa Kemal Atatürk döneminde Cumhuriyet Türkiye’si gerek yakın komşuları gerekse uzak komşuları ile barış ortamı içerisinde dış ilişkiye girmiş ve etrafında büyük bir barış çemberi oluşturmayı başarabilmiştir. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk 1933’de yaptığı bir konuşmasında, sömürgecilik ve emperyalizmin yeryüzünden yok olup yerine uluslararasında hiçbir renk ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve iş birliği çağının egemen olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu düşüncelerini dünya kamuoyuna yaymak için hiçbir propagandaya başvurmamış, etkisi kendiliğinden olmuştur. Bunu ortaya koyan en güzel örnek, her şeyden önce Batı emperyalizmi ve sömürgeciliği altında ezilmiş olan uluslara bağımsızlık ve özgürlük umudu vermesinde yatmaktadır. Bu etkinin Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan geniş İslam dünyasında ve birçok Afrika ülkesinde nedenli derin olduğu başlangıçta anlaşılamamışsa da bu ülkeler bağımsızlıklarına kavuştukça içlerindeki duyguları açıklama imkânını bulmuşlar ve daha önce yabancı yönetiminin korkusuyla gizledikleri Atatürk hayranlığını dile getirmişlerdir. (Bitti)