ATATÜRK’ÜN TARİH GÖRÜŞÜ -2-

ATATÜRK’ÜN TARİH GÖRÜŞÜ -2-

Batı’nın, Araplara karşı taarruzu Endülüs’te tarihî felâket ile başladı

esat-atalay-001.jpg
b) Atatürk’ün gösterdiği ikinci hedef ise Batılıların bize vatan olarak çok gördükleri Anadolu’nun, eski tarihinin araştırılması idi. Atatürk düşünmüştür ki, belki Türkler, 1071 Malazgirt zaferinden önce de Anadolu’ya gelmiş olabilirler. Şayet, tarihin ilk çağlarında, Asya’dan gelerek Anadolu’ya medeniyetler kurmuş kavimler arasında Türklerin de bulunduğu tespit edilirse, Batılı bir kısım çevrenin, “Türkler
Anadolu’ya sonradan gelen bir millettir, geldikleri yere dönmelidirler” iddiasını çürütmek mümkün olacaktır. Bu minvalde Atatürk’ün tarih görüşünü, Çukurova Üniversitesi Türkoloji-Makale Bilgi Sistemi’nden Mevhibe Savaş’ın yazısından aktarmak istiyoruz... Dünya tarihinin seyri ve Türkler
“İnsanların meşgul olduğu bütün meseleler, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği muvaffakiyetler,
ortaklaşa, umumî bir mücadelenin dalgaları içinden doğagelmiştir. Doğu milletlerinin, Batı milletlerine taarruz ve hücumu, tarihin belli başlı bir safhasıdır. Doğu milletleri arasında, Türk unsurunun başta ve en kuvvetli olduğu malûmdur. Gerçekten Türkler, Müslümanlıktan önce ve Müslümanlıktan sonra, Avrupa içerisine girmişler, taarruzlar, istilâlar yapmışlardır. Batıya taarruz eden ve istilâlarını İspanya’da, Fransa hudutlarına kadar sürdüren Araplar da vardır. Fakat, her taarruza karşı, daima, karşı taarruz düşünmek lâzımdır. Karşı taarruz ihtimâlini düşünmeden ve ona karşı güvenilir tedbir bulmadan haraket edenlerin sonu yenilmek ve bozguna uğramaktır, yok olmaktır. Batı’nın, Araplara karşı taarruzu, Endülüs’te acı ve ibrete değer bir tarihî felâket ile başladı. Fakat, orada bitmedi. Takip, Afrika kuzeyinde devam etti. Attila’nın, Fransa ve Batı Roma topraklarına kadar yayılmış olan imparatorluğunu hatırladıktan sonra, Selçuklu Devleti yıkıntısı üzerinde teşekkül eden Osmanlı Devletinin, İstanbul’da Doğu Roma İmparatorluğu’nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere gözlerimizi çevirelim. Osmanlı Hükümdarları içinde, Almanya’yı, Batı Roma’yı zapt ve istila ederek muazzam bir imparatorluk kurmak teşebbüsünde bulunmuş olan vardı. Yine, bu Hükümdarlardan biri, bütün İslâm âlemini bir noktaya bağlayarak sevk ve idare etmeyi düşündü. Bu emelin sevkiyle Suriye’yi, Mısır’ı zapetti. Halife unvanını takındı. Diğer milletleri hükmü ve idaresi altına almak
gayesini takip etti. Batı’nın aralıksız mukabil taarruzu, İslâm âleminin hoşnutsuzluğu ve isyanı
ve böyle cihangirane tasavvurlar ve emellerin aynı hudut içine aldığı muhtelif unsurların uyuşmazlıkları, netice olarak benzerleri gibi Osmanlı İmparatorluğu’nu da tarihin sinesine bıraktı.”(
1920 Nutuk II, s.434-435)