Daha sonra Sivas Kongresi’nin kurduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk temsil heyetinin başına seçildi. Bu artık, bütün memlekete şamil bir millet iradesinin temsili demektir. Ve nihayet o günün en elverişsiz koşulları altında bir Millet Meclisi’nin kurulmasını sağladı. Artık, o, meclisin başkanı olarak, milletin iradesini temsil yetkisini kazandı. Böylece bütün ömrünce meşruiyet ilkesine bağlılığını gösterdi.
Dünyada emperyalizme karşı savaş açmış ilk millet olan Türk milletini, bütün ümitsiz koşullara rağmen millî mücadeleyi açmak zorunda bırakmış olan olay, I. Cihan Harbi’ni kaybetmiş olanlar arasında bulunmamız ve bu yüzden memleketin her şeyinin, bağımsızlığının, hatta varlığının tehlikeye girmiş olmasıdır. Böyle bir yenilgiyle sonuçlanmış olan I. Cihan Harbi’ne niçin girmiştik? Buna bir tek cevap verilebilir. Emperyalizmin yaygın saldırıları karşısında "tek başımıza ayakta duramamak" endişesindeydik. Dönemin Sadrazamı olan Sait Halim Paşa ve onun ardından gelen Talât Paşa bu kanaatlarını açıkça ifade etmişlerdir. Memleket, Balkan Harbi’nden yeni çıkmış, bir meşrutiyet inkılâbı geçirmiş ve iyi niyetli fakat ütopik hayaller peşinde olan tecrübesiz ve kendi içinde bölünmüş İttihat ve Terakki’nin yönetimine girmişti. Memleket içinde türlü yetersizlikler yanında imparatorluğumuza şeklen bağlı olan ve başka kültürlere mensup olan toplumlar, devletimiz aleyhine gizli gizli çalışıyordu Bir yandan da memleketin sorunlarını çözmekte acze düşen yöneticiler, ütopyalar peşindeydiler. Bir yanda dünyadaki yüz milyon Türkü birleştirerek büyük bir devlet kurmak, öte yanda hayalî bir İslâm dayanışmasına güvenerek üç yüz milyon Müslümanı Türkiye’nin önderliği altında birleştirme sevdası.
23 Nisan 1920’de toplanmış olan Birinci Meclis, son Osmanlı Meclisi’nin dağılması üzerine Ankara’ya katılımlarla yeni seçilip gelenlerden kurulmuştu. Bu seçim formalite bakımından demokratik ve nizamî değildi. Fakat halkın güven ve sevgisini kazanmış ve her fedakârlığa hazır vatanseverlerden kurulmuştu. Onları birleştiren tek fikir memleketin istilâdan kurtarılmasıydı. Meclisin terkibine bakarsak okumuş kişiler eşraf sınıfı ve ilmiye mensuplarının çoğunlukta olduğu görülür. Okumuş grupta akademik öğretim görmüş olanlar azınlıktaydı, hatta parmakla gösterilecek kadar azdır. Bunlar harbiye, mülkiye ve pek az sayıda tıbbiyelidir. Fakat kendi kendini yetiştirmişler çoğunluktaydı. Bunlar için Meclis bir aktif rolünü oynamıştır: Atatürk’ün baş öğretmen olduğu bir okul!
Bu Meclis yaşamından sonra içlerinden yüksek düzeyde fikir adamlarının ortaya çıktığı görülmüştür.
Menşe ne olursa olsun bu Meclisin üyeleri tarihî görevlerini kahramanlıkla yerine getirmişlerdir. (Bitti)