Duraksamaları gören Mustafa Kemal Paşa yeniden söz alarak şöyle konuştu:
"Efendiler; bütün nesnel ve tinsel (maddi ve manevi) sorumluluğu Heyeti Temsiliye adını taşıyan kurul üstlenmiş ve 16 Mart 1336 (1920) tarihinden bu dakikaya değin, bütün acı gelişme ve görünümlere karşın görev yapmayı olağanüstü bir ödev bilmiştir. Bu sorumluluk çok ağırdır. O kurulu artık bu sorumluluğun altında bırakamayız. Şunu öneriyorum ki bu dakikadan başlayarak ulusun yazgısının sorumluluğunu üstleniniz.
Bundan kaçınmak gereksizdir. Bu görev o denli önemli, içinde bulunduğumuz zaman o denli tarihseldir ki koca sorumluluğu içinizden üç beş kişiye yüklemekle yetinemeyiz. Bütün bu Meclis’in, bütün anlamıyla sorumlu olması gerekir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi. Bizi buraya, ulusu beş kişinin eline bırakalım diye göndermedi."
Mustafa Kemal Paşa’nın bu enerjik ve mantıklı konuşmasına karşın kimi milletvekilleri yine direndi. Özellikle Sivas Milletvekili Hoca Mustafa Tak Efendi şöyle konuştu: "Yüksek bilgileri içindedir ki ivmek pek uygun değildir. İşin önemi oranında, ileriyi düşünerek ivediliğe düşmemek de gereklidir. İvediliğe düşmeyelim, bu çok önemli bir sorundur. Önergenin örneği bildirilsin, herkes kendisi enine boyuna vederinliğine düşünsün, incelesin, ayrı ayrı konuşulsun, görüşülsün; bu acele edilecek bir şey değildir. Paşa Hazretleri ve saygıdeğer Heyeti Temsiliye arkadaşları şimdiye dek aylarca şu ulusun ağır yüküne katlanmışlar; sanırım ki birkaç gün daha katlanırlar."
En sonunda Mustafa Kemal Paşa’nın önergesi çoğunlukla kabul edildi ve böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi ulusun işlerine doğrudan doğruya el koyarak eylemli olarak ulusal egemenlik kurulmuş oldu.
Aynı gün, yani 24 Nisan Cumartesi öğleden sonra Meclis başkanlık divanı seçimleri yapıldı ve Mustafa Kemal Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne birinci başkan, İstanbul Mebusan Meclisi’nden gelen ve o Meclis’in birinci başkanı olan Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey de ikinci başkan seçildi.
Mustafa Kemal Paşa Meclis’e birinci başkan seçildikten sonra milletvekillerinin çağrısı üzerine başkanlık kürsüsüne çıkınca, temelini "ulusal egemenlik" üzerine oturttuğu şu konuşmayı yaptı:
"Sayın efendiler; ulusun yazgısına ilişkin işlere eylemli ve tüm olarak el koyup Halifeliği ve saltanatı içine düştüğü tutsaklıktan kurtarmaya ve ülkenin bütünlüğü ve kurtuluşu uğrunda her türlü özveriye büyük bir azim ile katlanmaya karar vermiş olan yüksek Meclisinizin başkanlığına seçerek hakkımda cömertçe gösterilen güvene ve sıcak yakınlığa teşekkür ve minnetimi sunarım. Yaşamımın bütün evrelerinde olduğu gibi son zamanların bunalımları ve felaketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve rahatlığımı her çeşit kişisel duygularımı ulusun esenlik ve mutluluğu için feda etmekten zevk duymayayım. (Devam edecek)