En nihayet taarruz kuvvetleri hangi hatta kadar gidebileceklerdir?
Şüphelerimi halletmek için olmalı, Generale kısa bir sual sordum:
-En nihayet taarruz kuvvetleri hangi hatta kadar gidebileceklerdir?
Böyle, Veliaht refakatinde bulunan bir zabitin damdan düşer gibi sorduğu suale muhatap olan Ludendorf, nezaket içinde devam eden beyanatını tevkif etti (sözlerini kesti); biraz düşündü, biraz da yüzüme baktı ve dedi ki:
-Biz taarruz ediyoruz, neticesini hadisat gösterecektir.
Cevap verdim:
-Yapılmakta olan taarruz neticesinin ne olabileceğini anlamak için hadisat ve talihin tecellisine intizar etmeye lüzum olmadığını zannediyorum; çünkü yapılan taarruz, en nihayet "parsiyal" (mahdut hedefli) bir taarruzdur.
Ludendorf, tekrar yüzüme baktı. Ne demek istediğimi pek iyi anlamıştı. Müspet, menfi cevap vermeyerek sustu.
Mükâleme burada kaldı ve ziyarete hitam (son) verildi."
Ziyaretin ertesi günü kaldıkları otelde Atatürk, Veliaht’a Ludendorf un taarruzun akıbetini Allaha bırakan tevekkülü karşısında Türk Başkomutanlığı’nın memleketin geleceğini Alman zaferine bağlamasının mantıksızlığını anlatmaya çalışırken dışarıdan "Kayzer.. Kayzer.." sesleri duyulur. İmparator, Veliaht’ı ziyarete gelmektedir.
Atatürk, bu ziyareti şöyle anlatıyor:
"İmparatorun istikbaline şitap ettik (karşılanmasına koştuk). Kayzer salona dahil oldu. Hep beraber oturduk. İmparator hakikaten centilmence konuşuyor, sadık ve vefakâr Osmanlı Devleti’nin çok kıymetli bir Alman müttefiki olduğundan ve bilhassa Başkumandan Vekili Enver Paşa Hazretlerinin bu dostluğun kıymet ve yüksekliğini anlayarak çalıştığından, Alman Başkumandanlık ve Erkânıharbiyesinin bu güzide zata fevkalade emniyet ve itimat beslemekte olduğundan bahsediyordu.
Ben Veliaht’m sağındayım. Naci Paşa tam karşımızda bulunuyordu, İmparator solundaydı. Takriben şu sual Naci Paşa lisanıyla Vahdettin tarafından İmparator’a soruldu:
- Türkiye’nin Almanya’ya karşı sadakat ve vefasından, yakın âtide Alman müttefiklerinin saadete kavuşacaklarından bahseden beyanatı şahaneleri Osmanlı Devleti’nin yarınını düşünmek vaziyetinde bulunan âcizlerinde büyük bir inşirah ve teselli uyandırdı. Ancak vaziyeti umumiyeyi mütalâa ve tetkikten sarfınazar ederek, bir noktayı daha vuzuhla anlatmak ihtiyacındayım. Türkiye’nin kalpgâhına tevcih olunan darbeler tevkif olunmaksızın ilerlemektedir. Eğer bu darbeler muvaffak olursa Türkiye mahvolacaktır. Bu darbeleri tevkif için kâfi teminat ifade eden beyanatınızı dinleyemedim. Lütfen bu hususta beni biraz tenvir ve tatmin buyurur musunuz?
(Devam edecek)