Hayatına ışık saçtığı milletinin yeniden doğuşunu sağlamıştır
Komutan, "yaratan" demektir. Üstün bir stratejist, usta bir taktikçi, büyük bir savaş teşkilâtçısı olan ve tüm savaş prensiplerini, örneğin hedef, siklet merkezi, manevra ve baskın ilkelerini büyük bir beceriyle uygun zamanda gerçekleştiren Atatürk’ün barışçı yönünü ortaya çıkaran da, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesidir.
Lord Kinross’un sözleriyle,
"...Atatürk, bir yandan savaş adamıdır; öte yandan da, barış adamıdır. İçindeki büyük askeri deha, ulusunu çöküntüden kurtarmış; içindeki devlet adamı niteliği ise, hayatına ışık saçtığı milletinin yeniden doğuşunu sağlamıştır."
Atatürk, çağımızın en büyük insanı, çağını aşan, gelecek çağlara ulaşan ve ışık tutan insandır.
Bu bilgileri aktardıktan sonra Atatürk’ün Veliaht Vahdettin Efendi ile birlikte gerçekleştirdiği Almanya seyahatine geçiyoruz.
Süveyş Kanalı’nın İngiliz kontrolüne girmesinden sonra Hindistan’a ulaşmak için Berlin-Bağdat mihverine büyük önem veren Alman İmparatoru II. Wilhelm, 1889 ve 1898 yıllarında İstanbul’a gelmiş, Osmanlı Padişahını başkentinde ziyaret etmişti.
Birinci Dünya Harbi içinde, 1917 yılı Ekim ayında, İmparator üçüncü kez İstanbul’a geldi ve Padişahı Genel Karargâhına davet etti. Artık, bu davetin kabulü ve ziyaretin iadesinin kaçınılmaz hale geldiğini düşünen Osmanlı Hükümeti, Padişah Sultan Reşat seyahat edecek durumda olmadığından Veliaht Vahdettin Efendi’nin Almanya’ya gönderilmesine karar verdi.
Ayrıca, Yıldırım Ordular Grubu emrinde 7’nci Ordu Komutanı iken Filistin cephesinde uygulanması gereken strateji ve taktik konusunda Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn ile anlaşamadığından istifa ederek İstanbul’a gelen ve Başkomutanlık emrinde bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın bu seyahatte Veliaht’a eşlik etmesi kararlaştırıldı; kabul edip, etmeyeceği kendisine soruldu. Bu seyahati kendi açısından çok ilginç gören Atatürk, derhal kabul ettiğini bildirdi. Çok iyi Almanca bilen ve Atatürk’ün Harp Okulu’nda öğretmeni olan Naci Paşa (o tarihte rütbesi albaydı) da Veliaht ile beraber gidecek, ona tercümanlık edecekti.
Seyahate çıkmadan önce Veliaht’ı ziyaret etmesi ve tanışması Atatürk’e tavsiye edildi. Bir gün Naci Paşa ile birlikte Vahdettin’i ziyarete gittiler. Atatürk, anılarında bu ziyareti şöyle anlatır:
"Bizi sarayın içinde Arap hasırlarıyla örtülmüş bir salona açılan kapıdan bir odaya soktular. Redingotlu adamlarla dolu olan odanın eşyası bir kanepe ve kanepenin iki tarafında birer koltuktan ibaretti. Henüz girdiğimiz bu odada ayakta dururken çok laubali görünen redingotlu adamların içinde diğer redingotlu bir adam peyda oldu. Bu yeni gelenin kim olduğunu, ne olduğunu ve ne olmak lâzım geldiğini ne ben, ne de arkadaşım fark etmedik. İçeri girdi; bizim bulunduğumuz tarafa teveccüh etti (yöneldi). Kanepenin sağ köşesine oturdu. Ben karşısındaki koltuğa oturdum; mütenazır koltuğu Naci Paşa işgal etti. Bu zat bir defa gözlerini kapadı; derin bir vecde daldı, neden sonra tekrar gözlerini açtı, bize lütfen iltifat etti:
- Sizinle müşerref oldum; memnunum! (Devam edecek)