Atatürk’ü kahkahaya boğan ‘Şarlo Filmi’ öncesi neler yaşandı?
Atatürk inkılapların halka benimsetilmesinde sinemaya da devreye sokmuştu. Bu konuda hassastı. ‘Sinema Filmlerinin Kontrolüne Ait Talimatname’ye “Dost devletlerle olan siyasi münasebetleri mühil olan (bozucu) filmlerin Türkiye dahilinde gösterilmesine müsaade olunmaz” hükmünü koymuştu.
Çankaya Köşkü’nde sinema odası vardı. Film seyretmeyi çok severdi. Film seyrederken karakterlerin yaşadığı olayları kimi zaman hüzünle kimi zaman tebessümle izlerdi…
Filmleri sinemada bizzat yurttaşlarıyla seyretmeyi çok sever ve ansızın giderdi.
1922 yılında ‘Kinox Ernemann’ marka bir projeksiyon makinesi satın aldırmıştı.
Muhafız Taburu’nda projeksiyondan anlayan bir asker görevliydi.
Filmler İstanbul’dan Ankara’ya trenle geliyordu.
Filmleri gece yarısı izlemeyi tercih ediyordu.
Vakit bulduğunda yurttaşlarıyla birlikte film seyretmek isterse Ankara’da Yeni Sinema, İstanbul’da Elhamra, Glorya ve Opera, İzmir’de Elhamra (Milli Kütüphane) sinemalarına gidiyordu.
Köşk’te izlediği filmler, İstanbul’daki film ithalatı yapan şirketlerce temin ediliyor, beğendiği oyuncular ve film türleri dikkate alınıyordu. Genellikle müzikal dramalar ve romantik komedi filmlerini severdi…
İpek Film Köşk’e film sağlayan şirketti.
Filmlerin büyük çoğunluğu sessizdi.
1927 yılının sonlarına doğru sesli filmlerle tanıştı.
1930’lu yılların başlarındaki sesli filmleri genellikle sinema sanatçısı Ferdi Tayfur seslendirirdi.
Sesli filmler için RCA firmasından sesli sinema makinesi satın alındı. Film seyrederken daha da keyif almaya başladı…
Komedi filmlerine daha çok ilgi duyardı.
1930’lu yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Amerikalı komedyenlerin filmleri meşhurdu. Eddie Cantor (Balıkçı Osman), Marx Kardeşler (Üç Ahbap Çavuş) ve Laurel-Hardy filmleri çok ilgi görürdü.
Sinema sahipleri damga ve tayyare resmi ve belediye ve Darülaceze hissesi için kazandıklarının yüzde 33’ünü vergi olarak veriyordu. Karları azdı.
Atatürk durumun farkındaydı...
22 Ocak 1932
İstanbul’da Opera Sineması’nda “Çanakkale” filmini seyretti. Filmin gösterimi sırasında İktisat Vekili Ali Fuat (Ağralı) Bey’e gerekenin yapılması için talimat verdi.
Sinemacıların ödediği yüzde 33 oranındaki vergi miktarı yüzde 10’a çekildi…
ATATÜRK’ÜN ŞARLO HAYRANLIĞI
Charlie Chaplin’nin sinemaya bakışını severdi. İzlemekten keyif alırdı. ‘Şehir Işıkları’ bunlardan biriydi.
Bir mayıs akşamı o filmi seyretmek için Yeni Sinema’yı gitti. Chaplin’in sesli sinema hakkındaki düşüncelerinden haberdardı. Filmi seyrederken bir ara arkaya dönüp filmi izleyenlere “Bu derece beşeri bir mevzuu, bu nispette sehil (kolayca anlaşılır tarzda) anlatan bu büyük sanatkar, filmlerde konuşmamakta ısrar ediyormuş. Belki de hakkı var. Kim bilir mükaleme (konuşma) ilave edilirse eserin sihri bozulabilir.”dedi.
Film bitti, sinemadan çıkarken Chaplin ile ilgili konuştu:
“Bunlar dünyanın büyük adamları. Beşeriyetin terakkisine methaldar (insanlığın ilerlemesine yardımcı) oluyorlar” dedi.
27 Temmuz 1923
Atatürk İzmir’deydi. Temmuz ayının 27’siydi. 2 Ağustos’a kadar orada kalacaktı…
Kayınpederi Muammer Bey’in Göztepe’deki köşkünde kalıyordu.
Cemil (Filmer) Bey, İstasyon Caddesi’nde bulunan Tan Sineması’nı işletiyordu.
Atatürk’ün sinemaya geleceği haberini alınca hemen hazırlıklara başladı.
Sinemanın önünde müthiş bir kalabalık vardı. Atatürk aracında güçlükle indi.
Sinemanın dışı kadar içi de kalabalıktı. Duyan sinemaya koşmuştu.
Locasına geçti, halkı selamladı, Cemil Bey’e dönerek “Salonda neden kadın seyirci yok? diye sordu. Aldığı yanıt, “Kadın seyirciler için haftada sadece bir gün matine yapıyoruz, kadın ve erkek seyircilerin aynı salonda olmaları yasaktır efendim” oldu.
Yaveri Muzaffer’i yanına çağırdı, “Aşağı inip dışarıdaki kadın seyircileri içeriye alınız” diye emir verdi.
Muzaffer Bey gitti, gerekin yaptı, kadınlar bir anda sevinçle sinemaya doluştu.
Kadınlar ilk erkekleriyle birlikte filmi izleyeceklerinden heyecanlanmışlardı. Her biri ayağa kalkıp uzun süre Atatürk’ü alkış yağmuruna tuttu.
Erkeklerle kadınlar arasında perde vardı. Herkes perdeyi arkalarında bırakmış, yüzlerini, Atatürk’e, beraberindeki misafirlere çevirmişlerdi. Durmadan alkışlıyorlardı. Halka eğilip, gülümseyerek seslendi:
“Sinema burada değil, perdede oynayacak, oraya dönün.”
Yurttaşlardan birinin sesi salonda yankılandı:
“Sinemayı ne edeceğiz, biz seni görmek istiyoruz!”
Bu söz de alkışlandı, sevgi gösterileri devam etti. Ayakta bekleyen
Cemil (Filmer) Bey’i yanına çağırdı.
“Niçin erkek kadın ayrı oturuyorlar, bunu siz mi istediniz?”
“Hayır efendim, belediye mecbur ediyor. Biz de garip buluyoruz ama, bir şey yapamıyoruz. Emrederseniz kaldırtalım?”
Cevat (Abbas) Bey’e döndü, emretti:
“Muzaffer’e (Kılıç) söyle, muhafızlarla inip perdeyi ortadan kaldırsın...”
Kuvvetli eller bir anda, telin üzerine gerilen bezleri çıkarıp atıverdi.
Yurttaşlar, bunu ürkek gözlerle seyrederken, yerlerinden kımıldamıyor, herkes birbirine şaşkınlıkla bakıyordu. Cemil Bey’in sesi duyuldu:
“Şimdi istediğiniz tarafta oturur, ailelerinizin yanına gidebilirsiniz!”
Küçük bir dalgalanma oldu, bazı erkekler, kadınlar tarafına geçti, eşi, çocuklarıyla birleşti, buna birkaç kişi daha katıldı...
Filmler başladı.
İlk film Büyük Taarruz ’un tamamlanma hazırlığı, ikincisi İzmit Cephesi’nin teftişi ile Halide Edib Hanım’ın katıldığı teftiş gezisinde trenin Gebze’de duruşu oldu.
Kısa filmlerdi. Atatürk tekrar gösterilmesini istedi.
İstediği filmler, aynı heyecanla bir kez daha seyredildi. Sonra lambalar
yandı. Yüzler gergindi, Cemil Bey, Gazi’ye yaklaştı:
“Müsaade ederseniz Şarlo’nun bir komedisini gösterelim, değişiklik olur, havayı yumuşatır.”
Latife Hanım’la ailesine bakarak, “Fena olmaz” dedi.
Chaplin’in, ‘Şarlo İdama Mahkum’ filmi gösterime girdi. Konusu Şarlo’nun hapishane gardiyanlarından kaçan bir mahkum olarak başından geçenleri anlatıyordu. Şarlo genç bir kadını (Edna Purviance) boğulmaktan kurtardıktan sonra zengin bir ailenin gözüne giriyor, ancak onun talibi (Eric Campbell) Chaplin'in kanun tarafından tutuklanması için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Filmin bir bölümünde Şarlo bir ziyafete davetsiz gitmiş, balkonda yediği dondurma bahçede oturan tuvaletli bir kadının koynuna düşmüştü.
Herkes kahkahayla gülmeye başladı. Atatürk de öyle…
İzleyiciler savaş cephelerinin kasvetli havasından bir anda kurtulmuşlardı.
Film bitti, herkes gibi Atatürk de gülmeyi sürdürüyordu. Cemil Bey’e dönerek, “Cemil, hayatımda uzun zamandan beri bu kadar gülmemiştim, şunu bir daha gösterir misiniz?” dedi.
İsteği kabul oldu:
“Pek tabii Paşam, istediğiniz kadar gösterebiliriz...”
Film yeniden makineye takıldı, aynı şekilde herkes neşe içinde filmi seyretti…
O film kadınlı erkekli birlikte film izlenen ilk olarak hafızalara kazındı.
Atatürk sinemadan ayrılırken coşkun tezahüratlar arasında Köşk’e gitti…