Er Mustafa, Tahtakale yangınında Atatürk'e neden süngü çekti?

18 Temmuz 1929

Ankara Tahtakale’de sabaha karşı yangın çıkmıştı. Alevler hızla her dükkânı sardı. Foto muhabiri Cemal (Işıksel) olay yerindeydi. Gazi ile dört yıl önce tanışmış birçok kereler fotoğraflarını çekmişti...
Yangını söndürmeye koşan Mehmetçik tıpkı muharebe meydanlarındaki gibi cansiperane bir gayretle çalışıyordu. Mehmetçikleriyle birlikte yangının söndürülmesini yerinde inceledi.

Yangın 09.30’da söndürüldü. Tahtakale kereste deposunda başlayan yangında; 500 dükkân, 100 ev, 5 han, 3 fırın, 1 cami, 1 mescit ve 1 hamam tamamen yanmıştı...

Gece saat 03.00’te tekrar yangın yerine geldi. Zarar gören yurttaşlarla konuştu. Her şeyi dikkatlice inceliyordu. O sırada gözü Cemal’in ayakkabı tozluklarından birinin bağlarının çözülmüş olduğuna ilişti. “Başıbozukluk, paçandan akıyor” diye seslendi.

Hemen bir esas duruş vaziyeti aldı. Etrafına bakındı tozluğunun bağının çözülmüş, sarktığını fark etti. Hemen oradan yok oldu, bağını bağladı, tekrar geldi, başladı gülmeye. Öyle bir hengâmede, öyle bir anda asker kıyafetiyle bir gazetecinin tozluğunun bağının çözüldüğünü görmüştü...

Mustafa, Muhafız Alayı 2. Tabur 3. Bölük’te askerdi. O da yangın alanında görevliydi. Görevi hem emniyet açısından hem de herhangi bir yağma olmasın diye yangın yerinin güvenliğini sağlamaktı. Askerler bölgeyi 8-10 metre ara ile çepeçevre emniyete almıştı. İçeriye de kimsenin sokulmaması için kesin emir verilmişti.

Mustafa 02.00-04.00 nöbetçisiydi. Bir ara arkasında birkaç atlı ile birisinin geldiğini fark etti. Kendisine yaklaştıkları sırada, “Yangın yerine yaklaşmak yasak, yaklaşmayın!” diye bağırdı. Fakat gelenler durmadı. Öyle olunca da Mustafa tüfeğine süngüsünü takarak, “Yaklaşmayın yasaktır!” diye bir kez daha bağırdı.

Gelen Gazi idi. “Peki, peki evladım...” deyip atını başka istikamete çevirdi. O sırada yanındaki er bağırdı:

“Ne yaptın hemşerim? Gelen Gazi Paşa idi, tanımadın mı?”

Son anda tanımıştı ama iş işten geçmişti; ne yapacağını bilemez halde endişeye kapıldı. Kendi kendine, “Ulan yarın bizi kurşuna dizerler” diye düşünürken eli ayağı titriyordu.

Nöbeti bitip koğuşa gitti ama uyku tutmadı. Arkadaşları yaşananları vakit kaybetmeden herkese anlatmıştı. Saklamasının imkânı yoktu. Öğleye doğru teğmeni kendisini çağırdı.

Yanına gidince, “Sen miydin hamam önündeki iki-dört nöbetçisi?” diye sordu. “Evet bendim komutanım.”

 

Seni binbaşı çağırıyor, bekle gideceğiz.”

Bekledi. Az sonra birlikte binbaşının yanına gidildi. Yüzünün rengi atmıştı. Neredeyse düşüp bayılacaktı. Binbaşı da aynı şeyi sordu:

“Hamamın yanındaki iki-dört nöbetçisi sen miydin?”

“Evet komutanım bendim.”

Binbaşı güler yüzlü bir ifade takınarak, “Ulan...” dedi. “Akşam Gazi Paşa atla yangın yerini gezmeye gelmiş sen süngü takıp Paşa’yı yangın yerine sokmamışsın doğru mu?”

“Vallahi tanımadım komutanım. Gece karanlıkta yüzünü bile görmedim. Tanısam bırakmaz mıydım?”

“Aferin. Bu davranışın Gazi Paşa’nın çok hoşuna gitmiş, seni mükâfatlandırıyor, on gün de izin vereceğiz, git köyünde gez.”

Mustafa ertesi gün vezneden 5 lirasını alıp köyünün yolunu tuttu.

Kaynak:
Yaşar Gürsoy, Anne O Bizden Biri
Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar
isteatatürk.com
Akşam Gazetesi, 22 Temmuz 1929

Yazarın Diğer Yazıları