Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etmiştir. O günün politikası içinde birbirlerine düşman olan devletler bile askeri kıtalarını Ankara’da, savaş gemilerini de İstanbul’da birleştirmişlerdir. Hazırlanan tören programı gereğince Atatürk’ün aziz naaşı, 19 Kasım 1938 günü öğle saatlerinde Sarayburnu’nda bir dubaya yanaşmış bulunan Zafer muhribi aracılığıyla Haydarpaşa önünde demirli bulunan Yavuz zırhlısına nakledilmiştir. Daha önce bu gemide bir inceleme yapan ve güvertesinde kahvesini içerken, “Bu gemi ile uzun bir yolculuk yapmak isterim” diyen büyük Atatürk’ün bu dileği ancak vefatında gerçekleşmiştir. Zafer muhribi saat 13.20’de Yavuz’a yanaşarak, tabut eller üzerinde Yavuz’un güvertesine alındığı an, Atatürk’ün seneler önceki bir arzusu, hazin bir tecelli olarak bir nevi yerine getirilmiştir.
Cemal Kutay Atatürk’ün Yavuz’u ziyaretini ‘Atatürk’ün Son Günleri’ adlı eserinde şöyle anlatmaktadır: “1925 yılının Eylül ayında İzmit açıklarında demirli ve yaralı bulunan Yavuz muharebe kruvazörünü ziyarete giden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Donanma Komutanı Yarbay Necati’ye şunları söylemiştir:”Yavuz gemisine ilk defa geliyorum. Yaralı da olsa bugünkü şekli o zamandan daha pek çok değerlidir. Bu gemiyi Türk Milleti’nin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız. Bu kudret, silah bakımından sizlere, dış politika bakımından da bizlere büyük hizmetler görecek, gurur sağlayacaktır.” Yine konu ile ilgili olarak Cumhuriyet döneminin ilk ve son Bahriye Vekili (Denizcilik Bakanı) rahmetli İhsan Eryavuz şu bilgileri aktarmıştır: “Atatürk, Yavuz’un tamiri ele alınınca gemiyi gezmeyi arzulamıştı. Her tarafını dolaştı. Oldukça uzun süren incelemelerden sonra baş güvertede kahvesini içiyordu. Vakit akşamdı. Gözleri enginlere dalmış önce bir zaman düşündü. Sonra birden döndü:
“-Biliyor musun, vasıtaların da insanlar gibi kaderleri var. Kimisinin adı ona yad edilmeye layık hizmetlere imkân vermiş insanların isimleri ve emekleri unutulmasına rağmen, hafızalarda baki kalıyor. Mesela Yavuz’u yapan mühendis, imkânı temin eden hükûmet, hatta onu bize kazandıranlar hatırlanmıyor da, güvertesinde oturduğumuz bu gemi, hiçbir zaman ölmeyecek, kaybolmayacak varlıkmışçasına hafızalarımızda...” dedi.
“-Şimdi bu gemi, teşhisimizin hakikat abidesi oluyor. Çünkü içinde siz varsınız”, cevabını verdim. Gülümsedi ve “Bizler gelip geçiciyiz. Asıl mesele, böyle varlıkları daima aranır, özlenir hâlde tutabilmeli... Tamir tamamlansın da uzun yolculuk yapmak isterim” dedi. Bu gemi ile uzun bir yolculuk yapmak isterim diyen Atatürk’ün bu isteği maalesef cenaze töreninde yerine gelmiştir.