“Dolmabahçe Sarayı’nda cümle kapısının önüne geldiğimde top arabasının durmakta olduğunu gördüm. İçeriye girerek yâver beylerin odasına gittim. Saat dokuza çeyrek kala sarayın büyük kapısı açıldı. Kumandan paşalar, vekiller, mebuslar kafile kafile gelmekte iken bu sırada Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, otomobilin içinden, başında sarığı olduğu halde çıktı. Hemen karşıladım. Muhafız bölüğü kumandanı beyin odasına aldım. Alt salonda bir faaliyet başladı. Ata’mın cenaze namazının nasıl kılınacağını bir kâğıdın üzerine yazmış, bana verdi. Biraz sonra Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya ile harem salonunun kapısına gittiğimiz zaman, orta yerde, mermer masanın üzerinde ipekli şanlı sancağımıza sarılmış aziz Ata’mızın sandukasını gördüm. Baş ve ayak ucunda kumandan paşalar büyük resmi üniformalarıyla ihtiram mevkiinde kemâl-i tazimle görülmedeydi. Biraz sonra namaza başlamak üzere kalabalık bir cemaatle Saray’ın salonunda Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, Ata’nın sandukasının başına geçti ve ben de arkasında durmakta idim. Şerefeddin Yaltkaya’nın işareti üzerine, yükses sesle namaza başlamak üzere iken /Allah için namaza / Meyyit için duaya / Uyun imama ey hâzirun/ diye seslendim. Diyanet Reisi yüksek sesle “Tanrı uludur” diye namaza başladı ve ben de tekbirleri alarak yaşlı gözlerimle sevgili Ata’ma son vazifemi yerine getirdim. Namazdan sonra kumandan paşalar büyük bir saygıyla Ata’nın sandukasını elleri ve başları üzerine alıp top arabasının üzerine koydular... (Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar Okur’un Anıları, sah:124).
Denizden yapılan cenaze töreninin İzmit’te tamamlanıp, cenazenin özel trenle Ankara’ya gönderilmesiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti Donanması, ulu önder Atatürk’e son görevini ifa etmiştir. Naaşın İstanbul’dan İzmit’e deniz yoluyla götürülmesi törenin herhangi bir sıradan törenden çok görkemli olmasına imkân vermiştir. Seneler önce “Yavuz gemisi ile uzun bir yolculuk yapmak isterim” diyen Atatürk’ün bu isteği hazin bir tecelli olarak bir nevi yerine getirilmiştir. (Bitti)