Kadının bazı hallerde erkekten daha aydın olmasını istemiştir
1927’de genel nüfusumuz 13.648.070 kişidir. Bunun
% 51.9’u kadındır.
Okuma-yazma oranımız ise erkeklerin %15.8’ine karşı, kadınlarda % 9.22’dir. Halkımızın
% 89.2’si kara cahildir.
Yeni alfabemizin kabul edildiği 1928 -1929 yılında 6875 ilkokulumuz vardır.
Atatürk’ün Türk kadınının eğitimi konusundaki konuşmalarında dört esas üzerinde durduğu görülmektedir.
1- Kadın-erkek öğretim ve eğitimi eşit olmalıdır.
2- Kadının en önemli vazifesi analıktır.
3- Kadın toplum hayatının her yönünde yer almalıdır.
4- Kadın analık hizmetini ve toplumdaki görevini iyi yapabilmek için çok sağlam bilgilerle cihazlanmalı ve faziletli olmalıdır.
Atatürk, daha 1923’lerden itibaren bu anlayış içerisinde Türk Kadınının erkeklerle eşit koşullarda ve çok iyi eğitim görmeleri üzerine ısrarla durmuştur. Hattâ bazı hallerde erkekten de daha aydın olmasını istemiştir.
Bu temel ilkelerin işlerliği ile 1923-24’te İlkokullarımızda 63.000 kız öğrencimiz varken, 1970-1971’de 2.000.000’bulmuştur. Orta okullarda ise aynı yılların rakamları 1.128 ’den 200.000’ne varmıştır. Liselerimiz 1923’de sadece 166 öğrenciden 64.000’e yükselmiştir. Tek Üniversitemiz İstanbul Darülfünun’da 160 kız rakamı 1970-71’de 16.000’e ulaşmıştır. 1933’de üniver-sitemizde kadın öğretim üyemiz hiç yokken 1970-71’de 1500 üyemiz vazife görmektedir.
İstanbul Ünivesitcsi’nde karma eğitimin başlaması, öğretmen okullarının artırılması, özellikle alfabenin değişmesi, millet mekteplerinin okuma sefeberliğini yürütmesi hareketleri, mesleklere giren kadınların çoğalması ve dolayısıyla Türk Kadınının kendine güveninin artmasına neden olmuştur. Kuşkusuz ki, bu büyük eylemin dayandığı büyük çınar, yine Atatürk’tür.
O da gezdiği her yerde kadın reformunu, kadınlarımızın yetişmesi ve eşitliği davasını açıklar ve destekler.
1922’de Tıp Fakültesi’ne giren ilk kadın hekim adaylarımız bağnaz bir ortamda Türk Kadınının bir "Akıncılık eylemi"dir.
Anatomi derslerine sıra gelince, artık bu hanım kızların, işten vaz geçecekleri zannedilir. Halbuki onlar bu konuyu da tabii bir anlayışla karşılarlar, başladıkları tıp öğrenimini devam ettirirler.
1927’de ilk ’Türk Kadın Hekimleri’diplomalarını alırlar. Beyaz önlük ve modern kılıklarıyla hastanelerde hizmete başlarlar. 1930’da ilk defa Sağlık Bakanlığı’nda vazife alanlar olur.
Türk Kadınının tıp mesleğine karşı özel bir ilgisi ve hevesi vardır. 1970’de tıp ve tıp ile ilgili işlerde 34.563 kadınımız çalışmaktadır.
Zamanla kadınlarımız; mühendislik, mimarlık, ziraat mühendisliği ve veterinerlik gibi, biraz da fiziki kuvvet isteyen meslek dallarında da öğrenim görürler. İş hayalına atılırlar. Atatürk’ün Anıt Kabir’inin kontrol mühendisi, Rumeli Hisarı’nın restorasyon mimarı da birer Türk kadınıdır.
(Devam edecek)