Cumhuriyet’in ilk hareketlerinden biri kız okullarını artırmak olmuştur
Atatürk, bu kanunun, ilgili bakanların bir araya gelerek normal çalışma yöntemleri ile, çıkarılamayacağını tahmin ettiği için devrimci bir metod uygular.
Cumhuriyetin sonsuzluğa değin sürmesi için bazı temel yasaların, hangi devirde olursa olsun, değişmemesi gerekmektedir. 1961’de yeni Anayasa’yı hazırlayanlar da bu görüşte oldukları için, bu kanunların adlarını ve numaralarını "Değişmeyecek Devrim Kanunları" olarak Anayasa’nın sonuna ek-lemiştir. Bunların arasında şapka giyilmesi, evlenmenin nikâh memuru karşısında yapılması, tekkelerin kapanması gibi konular ve bir de sözünü ettiğimiz Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu) vardır.
Diğer taraftan Türk kızlarına da öğretim eşitliğinin sağlanabilmesi için 20 Nisan 1924 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (İlk Anayasamız) 87. maddesi değiştirilerek "İlk Öğretim Zorunluğu" ve mecburiyeti dahil edilmiştir. Böylece kızların okuma eşitliği hareketi, Anayasa zorunluluğu haline getirilmiş olur.
Kanun yoluyla getirilen mecburiyetler, bir toplumda ortam elverişli değilse ve olanaklar yoksa sonuç vermez, işte bu nedenle Cumhuriyet’in ilk hareketlerinden biri, kız okullarını artırmak olmuştur. Anadolu’da ilk Kız Lisesi 1922’de Ankara’da açılmıştır. Bunlar olanakların sağlanması yolunda ilk girişimdir.
1923-1924 öğretim yılında çeşitli seviyede 5062 okulumuz vardır. Bunun 4894’ü ilkokullardır. Cumhuriyet, Milli Eğitimi bu seviyede teslim almıştır. Bu okullarda 2567 erkeğe karşı 1298 kadın öğretmen görev yapmaktadır. 208.908 erkek öğrenciye karşı çoğu ilköğretimde olmak üzere 64.614 kız okumaktadır. Kızlar ancak % 15,5 oranındadır.
Bütün kadrosu ile İstanbul’da kalan Maarif Vekâleti Ankara’da sadece 10-15 gönüllü eğitimci ile 1920’de kurulmaya başlar.
1921’de Sakarya Savaşı yaklaştığı sıralarda toplanan Muallimler (öğretmenler) Kongresi kararlarına göre 1923 yılında "Birinci İlmi Heyet" adıyla bilgin eğitimcilerimiz bir araya gelerek Millî Eğitimimizin temel plânlamasını yaparlar. Bu, bugünkü Milli Eğitim Bakanlığı ve Terbiye Kurulu’nun doğuşudur.
Mustafa Kemal, çok eski yıllardan beri alfabemizin zorluğunu ve değiştirilmesini düşünmektedir. Arap harfleri ile büyük kitlemizi okutmaya olanak bulunmayacağını bilir ve "Yazı Reformu"nu getirir. Böylece, okutulmaya olanak bulunmayan Türk Kadını ışığa kavuşur.
Bu noktada, Atatürk’ün gerçekleştirdiği reformlarını, ani ve güncel kararlara dayanarak yapmadığını her birinin çok gerilerden itibaren düşünülüp, tasarlanıp, planlandığını ve tam gerektiği zamanda ilân edilip süratli bir biçimde uygulandığını belirtmekte yarar vardır. Ezcümle şimdi sözünü ettiğimiz Yazı Reformu da öyle olmuş, daha İstiklâl Savaşı devam ederken Mustafa Kemal’in o devrin bu konuda en yetkili insanı olan Halide Edip ile görüştüğü ve zaman plânına sokulduğu anlaşılmaktadır. Yalnız harflerimizin değiştirilmesi ile kalmayıp bu aydın kadınla "Türkçe’nin de Batılılaşması" konusu üzerinde tartışmalar yaptığı ve Dil Reformumuzun da daha o zamanlardan ele alındığını görmekteyiz.
(Devam edecek)