Bizim dinimiz hiç bir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir
Der ki: "Düşmanlarımız bizi dinin taht-ı tesirinde (tesiri altında) kalmış olmakla itham ve tevakkuf (duralama) ve inhitatımızı (alçalmamızı) buna atfediyorlar. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiç bir zaman kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allanın emrettiği şey, Müslim ve Müslimenin (erkek Müslüman ve kadın Müslümanın) beraber olarak iktisab-ı ilm-ü-irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez (donanmış) olmak mecburiyetindedir. İslâm ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla mukayet zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk hayat-ı içtimaiyesinde (sosyal yaşamında) kadınlar ilmen, irfanen ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir. Bugün bu memleketi nazar’ı tetkikten geçirelim (inceleyelim). Göreceğimiz iki safha vardır: Birisi tarlalarda erkek-lerle beraber çalışan, merkeplerine binerek öteberi satmak için kasabalardaki pazar yerine giden, oralarda bizzat yumurta ve tavuğunu, buğdayını satan ve ondan sonra levazımatını bizzat mubayaa eden kadınlar. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi, işten anlayanlara ve hesap yapanlara tesadüf ettim.
Efendiler, memleketimizde cehl (bilgisizlik) varsa umumidir, yalnız kadınlarımıza değil, erkeklerimize de şamildir (kapsar). Diğer bir manzaraya kasabalarda, şehirlerde tesadüf ediyoruz. Bu da ekseriya ecnebi (yabancı) romanlarında okunan kafes efsaneleridir. Şüphe yok ki bu sakim âdeti tamim eden (kötü âdetleri yayan) saraylar olmuştur.
Binaenaleyh, kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok feyizli olmak istiyorlarsa, böyle olmalıdır." Bu sözler bu görüşler, Türk kadınının, toplumsal yaşamını kökünden değiştirerek Türkiye’de kendisine layık olan yeri alabilmesi için genel bir ilkedir. Türk kızına böylece bütün okulların, bütün mesleklerin kapıları, erkek çocuklarla aynı koşullarla açılmalıdır.
İşin fikir hazırlığı tarafını, hemen yasalaşma dönemi izleyecektir. Mustafa Kemal, ülkeye sokmaya çalıştığı yenilikler arasında en zor sayılan işlerden birisini Meclise getirir.
1923 Mart’ında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış söylevinde asıl uygulama ile ilgili büyük konuyu ortaya koyar. O zamana kadar iki başlı olan Türk çocuğunun eğitim ve öğretim sorumluluğunu Maarif Vekâleti (Milli Eğilim Bakanlığı) kontrolunda toplayacaktır. Osmanlılar’dan kalma sisteme göre, çocuklarımızın bir kısmı dini esaslarla öğretim yapan okullara gitmektedir. Bu okullar Şer’iye (Din işleri) Vekâletince yönetilmektedir. Modern öğretim yapanlar da Maarif Vekâletine bağlıdır. Türk çocuğunun kültür ikiliğinin kaldırılması için 3 Mart 1924 gün ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) kanunu çıkarılır.
(Devam edecek)