ATATÜRK VE TÜRK KADINI (10 Ocak 2013)

ATATÜRK VE TÜRK KADINI (10 Ocak 2013)

ATATÜRK VE TÜRK KADINI

Türk kadınını yüzeysel görmek Türk kadınını görememektir
"Kadınlarımızın bu fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmayan ehliyetlerine rağmen, düşmanlarımız ve Türk kadınının ruhunu bilmeyen sathi nazarlar, (yüzeysel bakışlar) kadınlarımıza bazı isnadatta (iftiralarda) bulunmaktadır. Kadınlarımızın hayata atılane (tembel) yaşadıklarını, ilim ile, irfan ile münasebetleri bulunmadığını, hayat-ı medeniye (uygar yaşam) ve hayat-ı içtimaiye (sosyal yaşam) ile alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, insanlıktan kar-ü kisbden (çalışıp kazanmaktan) uzak tutulduğunu söyleyenler vardır. Fakat hakikat-i hal (gerçek durum) böyle midir? Şüphesiz ki Türk kadınını bu surette görmek, Türk kadınını görememektir. Ecnebileri ve bizi düşman nazariyle görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu’nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve memleketimizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp yanlış anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, müterakki (gelişmiş) medenî (uygar) zannedilen yerlerde bazı Türk hanımlarının manzara-i hariciyelerine (dış görünüşlerine) bakarak aldanıyorlar. O kadınların harici manzaralarını aleyhimizdeki sui tesfirlere (yanlış yorumlara) müsait bir zemin olarak alıyorlar. Milletin umumi hayatına nispetle pek mahdut (sınırlı) ve naçiz (değersiz) olan o kadınları teşmil ediyorlar (yayıyorlar). İşte ilk tashih edilecek hakikat buradadır. Manzara-i hariciyeleriyle düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki bedhahlara (hainlere) bilerek ve daha ziyade bilmeyerek haklı bir sermaye-i tevzir veren (yalan dolan olanağı) manzaralara, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin payitahtı (devlet merkezi) ve makar-ı hilafeti (halifeliğin merkezi) bulunan İstanbul’da tesadüf ediyor. Düşmanlarımızın bu manzaradaki kadınlardan aldıkları intibaat (izlenimler) ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: "Türkiye mütemmeddin (uygar) bir millet olamaz, çünkü Türkiye halkı iki parçadan mürekkeptir. Kadın ve erkek diye iki kısma ayrılmıştır. Halbuki bir heyet-i içtimaiye (sosyal toplum) aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse, terakki (gelişme) ve temeddün etmesine (uygarlaşmasına) imkan-ı fenni, ilmi imkan ve ihtimal-i ilmi (ilim ihtimali) yoktur."
"Daha selâmetle, daha dürüst olarak yürüyebileceğimiz bir yol vardır. Büyük Türk kadınını meclisimizde müşterek (toplumumuzda birleşik) kılmak hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlakî, içtimaî, iktisadî, hayatta erkeğin şeriki (arkadaşı), muavin ve müzahiri (destekleyicisi) yapmak yoludur. Eğer kadınlarımız şer’in (İslâm usullerinin) tavsiye, dinin emrettiği bir kıyafette, faziletin (erdemliliğin) icap ettirdiği tavru hareketle (davranışla) içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, içtimaiyat (sosyal) hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz milletin en mutaassıbı (bağnazı) dahi takdirden (beğenmekten) kendini alıkoyamaz, men’i nefs edemez. Bilakis, o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı, belki onu müteşebbüslerinden (girişkenlerden) daha fazla müdafi (savunucu) olur." (Devam edecek)