Ülke ve millet karmaşık bir dönem yaşarken, Mustafa Kemal Türkiye’deki öğretmen kuruluşlarının temsilcilerini Ankara’ya çağırır. Bugünkü “Milli Eğitim Şura” sı anlamına gelen “Türkiye Muallimler Kongresi” ni toplar. Tarih 16 Temmuz 1921’dir. Hazırladığı “Eğitim ve Öğretim Reformu” görüşlerini burada sergiler, tartışılır, kararlar haline getirir. Geleceğin Türkiye’sinin kız ve erkek çocuklarının, kadın ve erkek Türk insanına verilecek “Millî terbiye” nin, “Eğitim ve öğretim” in esaslarını tespit eder ve böylece bu kongre dolayısıyla Türk Kadınının gelecekte alacağı “Statü” yü de “Milli Eğitime” yaslanmış olarak ilk kez tayin etmiştir.
Atatürk, Türk Kadın Hakları üzerinde bazı yeniliklere el attığı, bu yolda yeni fikirlerin doğmaya başladığı, fakat karşısında da tam bir taassubun bulunduğu ve kadına verilecek haklar için en sert tepkiler gösterebilecek bir kitlenin de var olduğu bir ortamda ve mücadele hayatının en zayıf ve kritik devresinde bile eyleme geçme cesaretini göstermiştir. Osmanlılardan kalma bir Seçim Kanunu vardır. Bu yasa ve Teşkilatı Esasiye Kanunu (İlk Anayasamız), yirmi bin erkek nüfusa bir mebus seçilmesini em-reder. Erkeklerin çoğu cephede askerdir. İstenir ki kadınlar da “vatandaş” sayılsın, bu rakamın içine girmiş olsunlar. Millet Meclisine kanun teklifi getirilir.
Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in önerisi kızılca kıyameti koparır. Halbuki bu, “kadına seçim hakkı verilmesi” teklifi de-ğildir. Sadece kadının “vatandaş sayılması, hatta insan sayılması” önerisidir.
Millet Meclisinde bir büyük grup, kadını “vatandaş” yerine saymamak için direnirken Mustafa Kemal, yurdun muhtelif yer-lerindeki gezileri sırasında özellikle kadınlara ve öğretmenlere hitap eder, kadın hakları, reformu için görüşlerini gayet açık bir dille, kamuoyuna duyurmaktan çekinmez. Atatürk’ün kendine özgü bir “kadın” anlayışı vardır. Bugün dünya aydınlarının birleştiği ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nın yaymaya çalıştığı ileri düzeydeki görüşe daha o zamanlar sahip bulunmaktadır.
1923’te İzmir’deki konuşmasında şöyle der: “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Atatürk’ün, reformları yaptığı bu dönemde Türk kadını ve onun hakları üzerinde görüşlerini ifade eden ilginç konuşmaları da olmuştur.
1923’te der ki:
“Bizim sosyal topluluğumuzun başarısızlığının sebebi, kadın-larımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşa-mak, demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir”.
(Devam edecek)