ATATÜRK VE MECLİS -9-

ATATÜRK VE MECLİS -9-

Yaşayabilmek ve çağdaşlaşmak için Batı dünya görüşünü benimsemek zorundaydık


 

1- Kaderciler: Bunlara göre "İlâhî takdir" böyleymiş, buna karşı durulamazdı. Çektiklerimiz yolsuzluklarımızdan geliyor. Şimdi teslimiyetle kadere boyun eymeliyiz.
2- İslâmî-Doğuya yönelik ütopik ümit odakları: Bunlara göre biz yenilmiştik ama, dünyadaki üç yüz milyon Müslüman bizi desteklemekteydi. Bir teselliden ileriye geçmeyen bu ümidi taşıyanlar şunu unutuyorlardı ki İslâm âlemi denen ülkelerin bir kısmı bizden sökülüp bağımsızlıklarına kavuşmak istiyorlardı. Hatta şu amaçla Hicaz’da, Suriye’de ordumuzu arkadan hançerleyenler çıkmıştı. Bu İslamcı grubun bir kısmına göre, zaten çektiklerimiz Batı denen Hıristiyan âlemine yönelmemizden geliyordu. Şimdi yolumuzu düzeltmek, Doğu alemiyle sıkı bir iş birliğine girişmek lâzımdır. Bu vesileyle hatırlamalıyız ki, çağdaşlaşmamızı bir asır geri bırakmış olan bu Batı aleyhtarlığı çok tehlikeli bir peşin hükme dayanmaktadır. Bunlara göre Batıya yönelmek batağa gitmekti; ve bu hareket "bizi, biz olmaktan çıkaracaktı." Bu düşünceyi bir kısım yüksek mevkilere gelmiş şahsiyetlerde de görmüşüzdür. I. Meclisteki mücadelelerin bir kısmı bu motiften doğuyordu. Oysa Batılılaşma sadece çağdaşlaşma demektir ve biz yaşayabilmek için Batılılaşmaya mecburuz. Bu fikre karşı olanlar Batı’nın, Fransa veya Almanya’nın tekelinde olduğunu sanmaktadırlar. Oysa Batı dünya görüşü, şu dört unsurun toplamından ibarettir.
a) Başta "greko-latin" olmak üzere kadim kültürlerin rüsûbu(çökelti),
b) Rönesans Hareketi,
c) Büyük Fransız İhtilâli,
d) Müspet İlimler.
İşte biz yaşayabilmek için bu dünya görüşünü benimsemek ve böylece çağdaşlaşmak zorundaydık. Bu fikri bütün kesinliğiyle Mustafa Kemal temsil ediyordu.
3- Türkiye’nin çökemeyeceğini Kur’an’da bulduklarını sananlar: Bunlar diyorlar ki ’Kur’an’da Tanrı İslâmiyeti koruyacağını’bildirmektedir. Bu koruma görevinde tek bağımsız Müslüman memleket, Türkiye’dir, şu halde Allah kelâmına göre Türkiye batamaz, çökemezdi.
4- Siyasetçiler grubu: Silâhımız elimizden alınmış, ordularımız dağıtılmıştı. Artık askerî bir direniş düşünülmezdi. Şu halde ne yapmalıydı? Onlar diyorlardı ki "siyaset yapalım". Bunlara göre düşmanlarımızın aralarını açmalıydık. Bu maksatla bazılarına tavizler vermeliydik ve karşımızdakileri birbirine düşman etmeliydik. Bunun adına "siyaset yapmak" diyorlardı.
5- Dıştan korumacı arayanlar: O günkü koşullara göre kendi başımıza yaşayamazdık. Maddî imkânlar tükenmişti, yaşasak bile iç ihtilâflar bizi çökertirdi. Şu halde dıştan bir koruyucu ve ıslahatçı aramalıydık.
6- Mandacılar: Bir dış devletin himayesine sığınmak lâzımdı. Bu düşüncede olanların kimisi, İngiliz mandasını, kimisi de Amerika mandasını istiyordu.
7- Nihayet yer yer millî haysiyeti koruma grupları teşekkül etmeğe başlıyordu. Bunlar mevziî de olsalar, bir canlılık alâmetiydi, bir ümit ışığıydı, yaşama iradesiydi. İşte o günlerde memleketin moral tablosu aşağı yukarı bundan ibaretti.