İstanbul işgal ediliyor
Bir rivayete göre İzzet Paşa, padişahla kendi arasına kimsenin girmesini istemediğinden Mustafa Kemal’i kabinesine almamıştı sadece kendisini büsbütün gücendirmemek için "Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na" tayin etmişti. O günlerde başkomutan vekili olan Enver Paşa şunu söylemişti: "Kuvvetli bir kabine lâzımdır. Orduyu Mustafa Kemal Paşadan başkası idare edemez."
Bitmiş tükenmiş ve ancak olağanüstü ve insanüstü bir güç toparlanması ile kurtarılabilecek olan memleketin durumunda İzzet Paşa’nın yapabileceği fazla birşey yoktu. Tek ümit olarak Wilson’un o tarihlerde ilân ettiği ve insaniyetçi bir eda taşıyan 14 maddelik programına güveniliyordu. Bu programın özellikle 13. maddesi Osmanlı İmparatorluğu’nu ilgilendiriyordu.
Bu maddenin şekli şöyleydi:"Şimdilik Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına katı bir hâkimiyet hakkı verilmesi fakat bugün Türk boyunduruğunda bulunan diğer milliyetlere tam bir güven içinde kalmaları ve zahmetsiz olarak gelişmeleri imkânının güvence altına alınması, Çanakkale Boğazı’nın milletlerarası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerinin serbestçe geçmeleri için açık kalması."
Rauf Bey’in başkanlığında mütareke müzakerelerine gönderilen heyete hükümetçe verilen direktifin esası da buydu. Şu var ki İngilizler bundan çok daha ağır şartlar ileri sürerek direniyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun harbe devam edemeyeceğinden emindiler. Böylece Mondros’ta mütareke imzalandı. Bu mütarekenin en vahim şartı şuydu: "Müttefikler, kendilerinin güvenliği bakımından lüzumlu görecekleri topraklarımıza asker çıkarabileceklerdi." Bu vahim şartın felâketli uygulaması az sonra başladı. İstanbul işgal edildi ve 15 Mayıs 1919’da İzmir, Yunan’a peşkeş çekildi. Böylece memleketin yalnız bağımsızlığı değil, varlığı da tehlikeye atılmış oluyordu. Binlerce yıllık tarihinde esir yaşamamış olan bir milletin bu koşullar altında verebileceği tek karar vardı. "Ya bağımsızlık ya ölüm".
İşte Türk milletini, tarife sığmaz menfi koşullar altında galip devletlere karşı bir millî cihat kararına götürmüş olan budur.
Meclis kuruluncaya kadar düşünce grupları ve motifleri
Dört yıllık cihan harbi sonunda milletimiz, tam anlamıyla bitkindi. Bütün kaynaklarımız tükenmişti, milyonu aşan şehit vermiştik, evlerine dönebilenlerin çoğu da hasta, sakat, yaralı ve daha fenası ümitsizdi. İşte bu tablo içinde bir takım düşünce odakları ortaya çıkmıştı. Bunların çoğunu hıyanetten ziyade aczde aramamız gerekir. "Denize düşen yılana sarılır." Çare arayanların düşüncelerini şu gruplarda toplayabiliriz.