Kahramanlığın bu derecesini düşmanlarımız da beklemiyordu. Öyle ki bütün kin ve öfkelerine rağmen bu kahramanlığa duydukları hayranlığı ifadeden çekinmiyorlardı. Şüphe yok ki bu kahramanlıklar serisinin başında Çanakkale destanı geliyordu. Bu destanın kahramanı Albay Mustafa Kemal’in, milletin ümidi ve sevgilisi oluşu, o zaferle başlamıştır. Fakat bu münferit zaferlere rağmen, harbin kaderi 1918 yılı başından itibaren belirmeye başlamıştı. Gerçi merkezî devletler hiçbir yerde bir meydan savaşı kaybetmemişlerdi. Fakat hesaba gelmez madde ve silâh üstünlüğü karşısında harbi başaramayan merkezî devletler, tükenme haline girmişlerdi. Memleketimiz de bu grubun içindeydi. Nihayet kader, hükmünü icra etmişti ve başta Almanya olarak, merkezî devletler ve en sonra biz, mütarekeye talip olmuştuk. Bu karar üzerine Talât Paşa başkanlığındaki kabine istifa etmiş ve yerine İzzet Paşa Kabinesi kurulmuştu.
Vahdettin’e telgraf...
O günleri Mustafa Kemal’in ağzından dinleyelim: "Halep’te bulunduğum günler zarfında memleketin genel durumunu kendi kendime inceledim. Durum şuydu: Müttefiklerimiz ve biz partiyi kaybetmiştik. Fakat Türkiye için mesele, bütün varlığını kaybetmeye varacak kadar korkunçtu. O tarihte düşünülecek şey kaybolduğuna şüphe kalmayan partiyi kazanmak olamazdı. Sadece varlığımızı korumak için en çabuk ve kesin çarelere başvurmakta tereddüt etmemeliydik. Hatta bu uğurda bütün müttefiklerimizden ayrı olarak gerekirse kendimizin vaziyet alması zorunlu olabilirdi. Halbuki, harbi bu neticeye sürükleyen o günkü kabineden böyle bir şey beklemek yersizdi. Derhal bu kabineyi düşürmek, onun yerine benim düşündüğüm tarzda iş görebilir yeni bir kabineyi iktidar mevkiine getirmek gereğine inandım. Şunu da ilave etmeliyim ki tasavvurlarımı tatbik edebilmek için bu yeni kabinede mutlaka bütün ordunun kumandasının bana verilmesi gerektiğine kanaat getirmiş bulunuyordum. Vaziyet buhranlı olduğundan ve alınacak tedbirlerin çok ciddî ve acele olması lâzım geldiğinden bu mütalâamı telgrafla padişah Vahdettin’e bildirdim. Yeni kabine için sadrazam olarak İzzet Paşa’yı, Nezaretlere de başka arkadaşların isimlerini tavsiye ettim. Aynı telgrafla kendimin de kabinede Harbiye Nazırı olarak bulundurulmaklığımı, çok samimî bir dille istedim.
Çok geçmedi, Talât Paşa kabinesi istifa etti; İzzet Paşa’nın reisliğinde yeni kabine kuruldu. Bu teşekkülün benim telgrafımla ilgili olup olmadığı hakkında birşey diyemem, ancak tavsiye ettiğim arkadaşların önemlileri kabineye girmişlerdi. Yeni kabinenin kuruluşundan sonra sadrazam paşadan aldığım telgraf hatırımda kaldığına göre şu cümleyle bitiyordu: "Barıştan sonra bize katılmanız Tanrı’dan umulur." Bir telgrafa verdiğim cevapta şunları anlatmaya çalıştım: Ben barışın çabuk gelmeyeceğini, sulha kadar çok buhranlı ve mühim durumlar karşısında kalacağımızı ve bu zorluklar içinde vatanıma çok hizmetler yapmak kabil olduğunu bildiğim içindir ki Harbiye Nezareti makamını istemiştim. Yoksa sulha erişildikten sonra Harbiye Nezareti vazifelerini benden çok mükemmel ifa edecek kıymetli zatlar bulunduğunu bildirdim."