Gerçi, yiğit, tecrübeli ve fedakâr bir milletin evladıydı ve o, bu milleti çok iyi tanıyordu, ama bütün hesaplar ve olasılıklar o’nun aleyhindeydi. Bir cihan harbinden yeni çıkmış bir milletin taze yaraları hâlâ kanamakta. Maddî her şeyini kaybetmiş, silâhları elinden alınmış, üstelik milyarlarca harp tazminatı ödemeye mahkûm edilmiş, toprakları paylaşılmış. Aldatılmış, ümitleri gasp edilmiş bir toplum, yalnız ve terk edilmiş. Zalim ellerden yaşama şansını bağımsızlığını insan üstü bir güçle söküp almaya mahkûm edildiği, düşmanların tarihin görmediği bir zaferin sahibi. Bütün olanaklar onların elinde!
Bu tablonun karşısındaki adam, üstelik, en güvendiği arkadaşlarının dahi şüpheciliğine maruz. Daha yüzbaşılık döneminden beri "ihtiraslı adam" damgasını taşımakta!
İşte böylece o, bir yalnız adamdır. Bu yalnız adam, tarihin akışını değiştirmek gibi bir görevi yüklenmiştir.
Her yalnız gibi, sürekli bir gurbet içindedir. Ne var ki matematiğe karşı gibi görünen bu adamın bir matematiği vardır: Milletini tanımaktadır ve inanmaktadır ki "bir millet topyekûn bağımsız yaşamaya karar verirse o’nun bu iradesini yenmeye dünyanın bütün maddî güçleri yetemez."
İşte bu gizli matematik yalnız Türkiye’nin değil, onun örneğine uyan daha nice "Mazlum milletlerin" kurtuluşuna yol açacaktır.
Meclisin kurulmasını hazırlayan sebepler
Dünyada emperyalizme karşı savaş açmış ilk millet olan Türk milletini, bütün ümitsiz koşullara rağmen millî mücadeleyi açmak zorunda bırakmış olan olay, I. Cihan Harbi’ni kaybetmiş olanlar arasında bulunmamız ve bu yüzden memleketin her şeyinin, bağımsızlığının, hatta varlığının tehlikeye girmiş olmasıdır. Böyle bir yenilgiyle sonuçlanmış olan I. Cihan Harbi’ne niçin girmiştik? Buna bir tek cevap verilebilir. Emperyalizmin yaygın saldırıları karşısında "tek başımıza ayakta duramamak" endişesindeydik. Dönemin Sadrazamı olan Sait Halim Paşa ve onun ardından gelen Talât Paşa bu kanaatlarını açıkça ifade etmişlerdir. Memleket, Balkan Harbi’nden yeni çıkmış, bir meşrutiyet inkılâbı geçirmiş ve iyi niyetli fakat ütopik hayaller peşinde olan tecrübesiz ve kendi içinde bölünmüş İttihat ve Terakki’nin yönetimine girmişti. Memleket içinde türlü yetersizlikler yanında imparatorluğumuza şeklen bağlı olan ve başka kültürlere mensup olan toplumlar, devletimiz aleyhine gizli gizli çalışıyordu Bir yandan da memleketin sorunlarını çözmekte acze düşen yöneticiler, ütopyalar peşindeydiler.
Bir yanda dünyadaki yüz milyon Türkü birleştirerek büyük bir devlet kurmak, öte yanda hayalî bir İslâm dayanışmasına güvenerek üç yüz milyon Müslümanı Türkiye’nin önderliği altında birleştirme sevdası.