ATATÜRK VE MECLİS -26-

ATATÜRK VE MECLİS -26-

Sakarya zaferiyle bütün dünya artık Türklerin çekilişe son verdiğini gördü

 

Bu zaferlerin askerî yönünü anlatmak bu yazının konusu ve yetkisi dışında kalır. Ancak şu kadarı söylenebilir. Bu harpler ve bu zaferler birer kader harbidir. Bir milletin varolup, olmayacağına hükmeden kader belirtici harplerdir. Bu harplerde Mustafa Kemal’in dehası iki yönde belirir.
1- Millî gücü tam olarak toplayıncaya kadar kesin teşebbüse girmemek ve bu yolda icap ederse toprak kaybını bile bütün sonuçlarıyla göze almak.
2- Bu harplerde radikal ve modern stratejiye uygun bir kararla hareket etmek.
Nitekim zaman olmuş düşmanı stratejik merkezlerden uzaklaştırmak ve kendi ordumuza derlenip toparlanmak fırsatı vermek için Sakarya Harbi’nden önce olduğu gibi ordumuzu 90 km. geri çekmeyi göze almak. Bu karar bir ricat gibi görünmesine rağmen ancak, Atatürk gibi bir dâhinin göze alabileceği bir kahramanlıktı. Çünkü askerliğin gereğini iyi bilmesi mümkün olmayan bir kısım Meclis grupları isyan ve feveran haline gelmişler, "Nereye gidiyoruz" feryadını çıkarmışlardı. O günlerde Meclis’in, Ankara’dan, Kayseri’ye nakli de göze alınmıştı. Klasik stratejiye bağlı kalanlar bu çekilişin en başarılı bir harp oyunu olduğunu farketmeyerek onu nihaî bir yenilgi saymışlardı. Mustafa Kemal bir yanda ordunun başkumandanı sıfatıyla geleceğinden emin olduğu zaferlere orduyu hazırlarken, bir yandan da içteki bu paniği teskin için bütün belagatını kullanmıştır. Özellikle I. Büyük Mücadele olan İnönü Harplerinde zorluk sadece düşmanın kuvvetçe üstün olmasından ibaret değildi. Yunan ordusunun arkasında başta İngiltere, hemen hemen bütün Batı Avrupa bulunmaktaydı. Buna karşı Türkiye iki cephede savaşmak zorunda kalmıştı. Bir tarafta Yunan ordusunun ilerlemesini hiç değilse yavaşlatmak öte taraftan memleketin hemen yarısında patlak veren iç isyanları bastırmak. Zaman olmuş bu isyanlara karşı asıl cepheden daha fazla kuvvet ayırmak gerekmiştir. Ümitsizliğe her sebebin varolduğu bu durumda Mustafa Kemal ve Meclis’in çoğunluğu bir kale gibi dikilmişlerdir. İnönü Harplerinde, milletin makûs talihini yenen İsmet İnönü millî mücadelenin kesin zaferi kazanacağına bir delil vermiş oldu. Fakat elbette bu başarı kesin zafer değildi. Düşmanı vatanın harim-i ismetinde yok etmek için daha pek çok hazırlığa ihtiyaç vardı. Bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal, içe ve dışa karşı hazırlıklarını insanüstü bir takatla devam ettirmiştir.
Sakarya Zaferi, XVII. asırdan beri sürmekte olan çekilişimize kesin bir son vermiştir. Bu zaferle yalnız Yunan değil bütün Dünya artık Türklerin çekilişe son verdiğini görmüştür. Böylece hazırlığını tamamlayan ordumuz 30 Ağustos 1922’de bir imha meydan muharebesiyle düşmana Dumlupınar’da kesin ve nihaî darbeyi indirmiştir.
Böylece mağrur Yunan orduları yok edilmiş, Başkumandanları esir alınmış ve vatanın kurtuluşu tamamlanmıştır. Bu muazzam zaferin Başkomutanı Mustafa Kemal, cephe komutanı İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tır. Her üçü bu zafer gibi tarihte ebedîleşmişlerdir.