MAYIS ayı Türk tarihinde birçok önemli olaylara sahne olmuştur. Bunlardan ikisinin önemi çok daha farklıdır. Biri, 29 Mayıs 1453’te II. Mehmet’in(Fatih) İstanbul’u fethetmesidir. İkincisi ise yok edilmeye çalışılan bir ulusun yeniden doğuşunun başlangıcıdır; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna başlangıç teşkil eden 16 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa ile birlikte İstanbul’dan yola çıkan 18 kişinin, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıdır. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basan asker Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya kadar uzanacak uzun ve meşakkatli yolu aydınlatacak Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini burada yakmıştır. 19 Mayıs’ın 93’üncü yıldönümü yaklaşırken Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’daki çalışmaları ve Ankara’da Cumhuriyete giden yolu emekli Korgeneral Cemal Enginsoy’un Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan yazısı ve muhtelif kaynaklardan yaptığımız araştırmanın ışığında hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Samsun’da Anadolu topraklarına çıkış:
“1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım...” Bu tarihî sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın hayat hikâyesinde sadece bir dönüm noktasının dile getirilmesi değil, aynı zamanda, bir askerî liderin bir ulusal öndere dönüşümünün de başlangıcını simgeler. Gerçekten; Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ulaşmadan önce, İstanbul’da geçen üzüntü ve hayal kırıklığı dolu 6 aylık (13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919) bir “çözüm arayış dönemi”ni arkada bırakarak o gün, Anadolu toprakları ile kucaklaşır. Bütün varlığını kaplamış olan derin bir sevgi ile bağlı bulunduğu bu topraklar, nicedir aklını ve ruhunu dolduran bir özlemin gerçekleşmesi, daha açık bir deyişle, “vatan nasıl kurtarılabilir” sorusunda düğümlenen bir ölüm kalım görevinin başarılması için, O’nun gözünde tek umut kaynağıdır.
Bir inanç ve hareket adamı olan Mustafa Kemal Paşa’ya göre, “...Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır...” O’nun bu inancı, hiç kuşkusuz, kişisel karakterinden kaynaklanır. Şu sözlerindeki derin anlama bakınız: “...Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben, yaşayabilmek için, mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım...”
Fakat; ne yazık ki, 1919 yılında Türk milletinin içinde bulunduğu koşullar çok kritiktir. O sıradaki genel durumu, Mustafa Kemal Paşa, kendine özgü kesin cümlelerle şöyle açıklar: “...Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Büyük Harpte (I. Dünya Savaşı) mağlûp olmuş... hükümet âciz, haysiyetsiz, korkak... uzun savaş yılları sırasında, millet yorgun ve fakir bir halde... halk, karanlık ve belirsizlik içinde... Osmanlı Ordusu, her tarafta zedelenmiş... elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... her tarafta yabancı subay, memur ve özel ajanları faaliyette... Hıristiyan unsurlar, özel emel ve maksatlarının elde edilmesine, devletin bir an evvel çökmesine çalışıyorlar...”